Scalanova'da Velosipet ile bir Cevelan - Anıl Şakrak
16265
post-template-default,single,single-post,postid-16265,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

07 Mar Scalanova’da Velosipet ile bir Cevelan

Bisikletle yaptığım turları bloğumda paylaşınca, babamın haklı bir sitemine maruz kaldım. “Sen Çeşmeli misin ki Çeşme’yi yazıyorsun, al bisikletini gel ve Kuşadası’nda turla, Kuşadası’nı yaz” der gibi baktı bana. Babamların jenerasyonunun standart donanımından olsa gerek, kelimelere çok ihtiyaç duymazlar, bakışlarla, gözlerle çok şeyi anlatırlar.

Yazın, babamın sözünü dinleyerek, Kuşadası’na geldiğim hafta sonları elektrikli garavelimi (Carraro E-Gravel) de getirdim ve keyifli turlar yaptım. Çok güzel fotolar çektim fakat bir türlü yazıya dönmedi bu güzel anlar. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu programı yayınlandığında 8. yani son etabın Kuşadası’nda sonlanacağını görünce artık bu yazıyı yazma zamanı geldi dedim. Kısmetse 18 Nisan’da da Kuşadası’nda olacağım.

***

Yazının başlığının da kendine göre ilgi çekici bir hikayesi var; İbnülcemal Ahmet Tevfik’in “Velosipet ile bir Cevelan” adlı bir kitabı var, 1890’lı yılların başında bisiklet meraklısı bir gencin Bursa ve çevresinde yaptığı keşif gezisinin notlarından oluşan. Yazımın başlığını buradan esinlendim. BUBİDOSD, Bursa Bisiklet ve Doğayı Sevenler Derneği, uzun yıllardır bu güzergah üzerinde bir tur düzenliyor. 2018 yılında Mudanya-Bursa etabına da katılma şansım oldu. 5 yıl Bursa’da yaşayan biri olarak pedalladığım yerler hakkında hiçbir bilgim yoktu. Maalesef, pandemi nedeniyle bu turlara bir süre ara verildi ama “ilk fırsatta açığı kapatacağımız günlere” inanmaya devam ediyorum.

***

Dürüst olmak gerekirse bisiklet sektörüne girmeden önce bisiklet yarışlarına karşı bir ilgim yoktu. Fakat Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turunu tesadüf eseri ilk canlı izlediğimde ilkokul öğrencisiydim. İnternette araştırmalarım sonuç vermedi net tarih veremiyorum fakat 1982-1986 arasında yapılan turların birinde kaymakamlığın önünde “finish” vardı. Bisikletçiler o zaman trafiğe açık olan Barbaros Bulvarında aşağı doğru gelip Atatürk Bulvarına döneceklerdi. Biz de Ada Taksinin orada bekliyorduk. Sert 90 derecelik dönüşte sağlam bir kaza olmuştu. Sapır sapır dökülmüştü birçok bisikletçi o keskin virajda. Çocuk aklımla bisiklet yarışlarına dair en net anım budur. Merak edip “Tour de France” resmi web sitesine girip baktım, 1903 yılının bile sonuçları, bilgileri mevcut. Biz maalesef pazarlamayı ve marka oluşturmayı bilmiyoruz. 1963’den beri yapılan bir etkinliğin web sitesi oldukça yetersiz geldi bana.

***

Çocukluğumun önemli bir eğlence aracıydı bisiklet. İlk bisikletim bal rengi pinokyo idi. Karneyi güzel getirince kapmıştım bisikleti. O bisikletle her türlü akrobasi denemesi yapılırdı; o zamanların en büyük iddiası ön tekeri kaldırıp kaç pedal gidileceğiydi. Az furş yatağı kırmadık bu uğurda. Almanya’dan yaz tatiline gelen gurbetçilere ve onların BMX bisikletlerine uyuz olurduk. O zaman Kuşadası bu kadar büyümemiş olsa da şehir içinde bisikletle gidilecek yerle kısıtlıydı. Ama bisikletin asıl keyfi Karaova’da çıkardı. Yazın Kuş-ar ya da Aykuştur’da olursak eğer, sabahtan üstüne çıkar akşam yatmaya kadar gezerdik.

Kuşadası’nda velosipetle yaptığım cevelanları (bisiklet turlarımı) iki ayrı kategoride yazmak faydalı olur; rehberli ve rehbersiz. Rehberli olanlarda dostum Mehmet Sarıdedeoğlu ve arkadaşlarının emin ellerinde hiçbir sürprize maruz kalmadan keyifle pedalladım. Rehbersiz çıktıklarımda ise olaylar olaylar.

Kuşadası’na gelmeden Mehmet’i arayıp beraber pedallayalım dediğimde, hemen alternatifler sundu, ayrıca lojistik desteği de 10 numaraydı. Utanarak söylüyorum, Güzelçamlı’nın tepesinde, Davutlar’ın içinden harika bir patika ile ulaşılan bir manastır olduğunu bilmiyordum. Kekik kokuları içinde harika bir patikadan tırmandık ve tepeden Karaova’ya baktık. Dönüş için Güzelçamlı’ya inen keyifli ama zorlu bir rota varmış fakat biz geldiğimiz yoldan geri döndük. İnişte ön süspansiyonsuz rijit bir maşa ile oldukça eziyet çektim, iyi ki gaza gelip o zorlu parkurdan inmemişiz.

İkinci parkurumuz ise Kuştur yolundan Bahçecik Boğazına gittik. Bu sefer önceden beni dağ bisikletiyle gelmem konusunda uyardı.  Yine harika bir tur oldu, 5 dakika içinde şehrin keşmekeşinden kurtulduk. Her iki turdan gözüme takılan fotoları yazının altında canınız çeksin diye paylaşıyorum.

Kendi başıma yaptığım turlarda ise başıma ufak sürprizler geldi:
İlk gün sabah erkenden kalkıp, Pilav dağına doğru gidip önce Çamlık yoluna bağlanmayı oradan da patikalardan Kirazlı yoluna inip dönmeyi planlıyordum. Çocukluğumda macera olsun diye tırmandığımız yerlerin artık şehrin yeni yerleşim merkezi olmasından olsa gerek, yön bulma da oldukça zorlandım. Ama bir şekilde Çamlık yoluna bağlanıp, Kuşadası’nın eski yerleşim yerlerinden biri olan Andız Kulesinden geriye kalanların fotosunu çekip, haritada gözüken bir patikaya nasılsa aşağıya Kirazlı yoluna bağlanır diye girdim. Patika beni yangın yoluna bağladı.
Geriye gitmek de istemediğimden, “Bisiklet eşitliktir, bazen o sizi taşır bazen de siz onu” dedim ve bisikleti sırtladım. Ama yokuş aşağı bisiklet taşımak oldukça zor oldu. Maceralı bir inişten sonra Kirazlı yoluna da vardım ama bu sefer köpek kardeşler bana daha fazla ilerlememe dediler. Bende tamam dedim döndüm.

İkinci gün ise bir önceki kötü deneyimimden aldığım tecrübeler ile sürprize müsaade etmeyen bir güzergahı seçtim. Evden yat limanına inip, oradan sahil yolunu takip edip önce kadınlar denizine ulaştım oradan sahil sitelerine sapıp Güzelçamlı’ya kadar devam edip nostalji yaptım. Ay-kuştur’a kadar olan sahil kesiminde bisiklet yolları çok başarılı değildi, ama Ay-Kuştur’dan sonra Güzelçamlı sahile kadar olan kesimde harika bir bisiklet yolu vardı. Yaya yolunun deniz tarafına yapılmasından dolayı bisiklet yolunda yürüyen kimse de yoktu.
Aynı günün dönüşünde ise eski yola girerek Korumar Otelin yolundan devam edip Adakule’nin oradan ana yola bağlandım. Yolun ters tarafından Kuştur’a devam edip, Tusan Otel’in oradaki bataklığa yapılan parka gittim.

***

Tur sırasında Mehmet ile yaptığımız konuşmalarda, Kuşadası Belediyesi’nin Bisiklet Yolları konusunda bir çalışması olduğunu söylemişti. Belediyelerin bisiklet yolları yapma çalışmaları iyi niyetlerle başlayıp sonrasında maalesef bürokrasinin çarklarında “bisiklet yolu yapılacak, yap” şeklinde sonuçlanıyor. Kuşadası özelinde bu süreçte bisiklet binen birinin Meclis Üyesi olması büyük avantaj. Her ne kadar bir şehir bölge planlamacısı olmasam da, gerek bisiklet sektöründe çalışmam ve bunun sonucunda dünyada neler yapılıyor konusunda bilgi sahibi olmam, gerekse de bisiklet kullanıyor olmamdan dolayı, bisiklet altyapısı ve bisikletli yaşam konusunda biraz ukalalık yapabilme cüretini görebiliyorum kendimde.
Yokuşun bol olduğu yerlerde bisiklet kullanımını teşvik oldukça zor, bu konuda e-bisikletli çözümler önemli. Trafiğin yoğun ve park yerinin kısıtlı olduğu yerlerde bisiklet yolu yapmak için araç yolundan şerit alınması maalesef tepki çekiyor. Bunu İzmir’de yaşadık.
Avrupa bu konuda daha radikal hareketler yapıyor ve şehrin yaşam alanlarını araç trafiğine kapatıyor. Brüksel’de işlek bir caddenin araç trafiğine kapatılması sonrasında esnafın önce çok itiraz ettiğini ama zamanla kazançları daha fazla arttığını, bu nedenle benzer uygulamaları desteklediklerini, birinci ağızdan dinleme şansım olmuştu. Maalesef değişim kolay olmuyor. Şehir içinde yat limanından Güvercinada’ya gezi amaçlı bir bisiklet yolu güzel olabilir ama belli yerlerde zorluklar var. Yine de sembolik bile olsa imkanların el verdiği kadar bile yapılması güzel olur. Yaptığım turlarda, gerek sahil sitelerine gerekse de Kuştur yönüne giderken, ana caddede pedallarken kendimi tedirgin hissettim. Ana caddelerin bir tarafında yapılacak gidiş-geliş güvenli bir bisiklet yolu bu iki güzergahla şehir merkezi arasında bisikletli yaşamı arttırabilir.

Şehir içinde özellikle yazın trafiğin hali orta da, bu sadece Kuşadası’nın değil tüm sahil kasabalarının sorunu. Burada da Avrupalıların “Last Mile” dedikleri, “şehir girişinde aracını park et ve şehre alternatif ulaşım araçları ile devam et” uygulamaları yapılabilir. Tabi ki söylediklerim, söylemesi kolay ama yapması çok zor şeyler, özellikle gideceği yerin önüne park etme arzusu taşıyan bir toplum için.

Diğer önemli bir potansiyel de Turizm ve Bisiklet ilişkisi. Korona ile Turizm sektörü de kendini yenileyecek: Kültür ve deneyim turizmi uzun yıllardır zaten tırmanıştaydı. E-Bisiklet bu deneyim turizminde oyun değiştirici olacak. Kuşadası’da tıpkı diğer turistik ilçeler gibi altyapısını buna hazırlanırsa, daha farklı bir turist kitlesi için cazibe merkezi olunabilir. Bisiklet özellikle e-bisiklet bu süreçte gurme ya da tarih turizmine katkı sağlayacak bir araç görevi görecek. Kuşadası’da tıpkı Çeşme, Bodrum, Marmaris ve Fethiye gibi bu var olmadığı ya da çok az olduğu alanda doğal avantajlarını kullanarak fark yaratabilir.

***

Havalar tekrar ısınmaya başlıyor ve bisikletli turlarının, keşiflerin zamanı geliyor. Hafta sonu kısıtlamalarında nefes alınabilecek fırsatlar doğmaya başladı. Hafta sonu sokağa çıkma kısıtlamaları başladığından beri, bisikletin bu kapsamın dışında olması gerektiğini savunuyorum. Umarım her şey yolunda gider de pazar günlerini de kazanırız en kısa zamanda.
Bu yaza daha çok rota var keşf edilecek, ve de tabi ki yazılacak.

Ne kadar sürç’ü lisan ettikse affola, bir sonraki yazıda görüşmek üzere
Eyvallah…

3 Comments
  • Tuğrul
    Posted at 21:12h, 07 Mart Yanıtla

    Okurken rotaları sürmüş keyfi yaşadım. Kaleminize sağlık 👏😊

  • Muhlis Dilmaç
    Posted at 21:46h, 07 Mart Yanıtla

    Tek başına Gravelinle gidersin. Babanla oturup damlaya damlaya göl den suları içeriz

  • Yasin Musafir
    Posted at 16:45h, 03 Haziran Yanıtla

    E- bisiklet çıktı mertlik bozuldu diyeceğim ama o olmadan da hayat boyu görülemeyecek rotaların keyfine varılabiliyor.
    Yeni rotalarda buluşmak dileğiyle.

Post A Comment