Sanki Yıllardır Tanıdığım İnsan - Anıl Şakrak
16099
post-template-default,single,single-post,postid-16099,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

16 May Sanki Yıllardır Tanıdığım İnsan

Benim Can Kardeşim,
Yılın o günü geldi de geçiyor bile…
Aslında yaşamın her günü,
kutlanası bir ödül ama…
Ben bugün de sana;
Sağlıklı, huzurlu, mutlu, umutlu
ve kutlu nice güzel yaşlara…
Sevdiklerinle ve sevgiyle…

Diyorum ve…

Bu üsteki paylaşım senin yaşgünümde paylaştığın…

Bu sefer sıra bende, şimdi ben de senin yaş gününü kutlayacağım ama biraz sıra dışı olacağı kesin.

Möhim Not: Blog kapağı için bir fotoğrafımızı bulamadım, Ayvalıkta çektiğim birini koydum. Mümkünse bir daha geldiğinde çekilelim beraber.

***

2014 yılında bir balo da eş durumundan tanıştık. Sonra sosyal medyadan birbirimizi takip etmeye başladık. Sokakta birbirimizi görsek tanımazdık ama o kadar ortak yanımız vardı ki sanki sen benim abim gibiydin her şeyi bende önce yaşamış ve bana da yol gösteren.

Sonra Burcu’nun sergisinde tekrar fiziki olarak karşılaştık daha çok görüşmeliyiz (!) diye. Bize yemeğe geldiniz ve o gün ilk bize açıklamıştınız hayatınızda yeni yelken açacağınız limanı. İlk defa bir sofrada beraber oturmuş içiyorduk ama sanki yıllardır tanışıyormuş gibiydik. Sonra hemen bir hafta sonra biz size yemeğe geldik ve nerede kalmıştık diyerek devam ettik.

Bu iki geceden birer hatıramız var ikimizin de; Ben sana Simon & Garfunkel’in plağını hediye etmiştim. Sende bana Milliyet Çocuk Koleksiyonunda iki dergi. İkimizde karşılıksız en özellerimizi verebilmiştik birbirimize dünyanın bu kadar verme özürlü olduğu bir dönemde.

Bir de sen tatil için geldiğinde Bostanlı’da yemeğe gittik, bu senin evi toparlamaya geldiğin seyahatti. Hafızam beni yanıltmıyorsa bunun dışında bir kez daha görüştük Karşıyaka Sahilde.

Çok şaşırtıcı değil mi, toplamda her görüşmeyi yarım gün kabul etsek bile 60 saat yüz yüze görüşmüşüz. Benim doğduğumdan beri 388.800 senin ise 423.360 saat geçtiği düşünülürse, bu süre ne kadar kısa değil mi? Üstüne üstlük bir tesadüf sinilesi ile başladı dostluğumuz.

Blog yazmaya başlamama en büyük teşvik senindi ve ben daha başladığım gün, bu yazıyı yazmaya karar vermiştim, devamını nasıl getireceğim günler içerisinde şekillendi.

İkimizin de bildiği hatta senin daha iyi bildiğin gibi, aslında bu aramızdaki dostluğu temelleri daha biz farkına varmadan kurulmuştu ve zamanı geldiğinde ise tamamlandı.

***

Evet, yazımızın üst kısmı, bu yazıları yazmaya beni cesaret eden Can Kardeşim Murat’a küçük bir yaş günü hediyesiydi. Devamında ise biraz dostlukdan bahsedeceğim

Dost, Arkadaş ne demek? Aralarında fark var mı? Gerçek dost nedir? Menfaatin en önemli ilişki nedeni olduğu bu çağda böyle dostlar bulabiliyor muyuz gibi sorulara kendi çerçevemden kelam edeceğim.

Eğer sözlüğe sorarsanız Dost ne diye ; “Sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı” cevabını alırsınız.
Aynısını Arkadaş için yaparsanız ise ; “Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri, bacanak, eş, yâren, yoldaş” diye cevaplar bu sefer sözlük.

Bunca yıldır yanlış bilmiyor muşum; hayatınız boyunca bir sürü arkadaşınız olabilir ama gerçek dostlarınızın -yakın arkadaşlarınız- sayısı için için aynı şeyi söylemezsiniz. Yani dost ile arkadaş aynı şey değildir.

İnsan psikolojik olarak varolabilmek için tanıklara ihtiyaç duyar ve arkadaşlar bu tanıklıklar için önemlidir. Arkadaşlar sizin kişisel tarihinize yolculuktur. Geçmişinizin tanığıdır. Birbirinden güç alırsın, onaylanmak istersin arkadaşın seni onaylar ve ciddiye alır hatta bazen gaz bile verir.

Ama dost ise başkadır insan için; benim çok kolay bir tarifim vardır ayrımı anlatan. Ben bir arkadaşımı arayacaksam, önce ne söyleyeceğimi düşünür ve hazırlanırım hatta aradığım saat uygun mu diye kontrol ederim. Bir dostu arayacağım zaman sadece arar ve konuşmaya başlarım. Hatta bazen aklınıza geldiğinde birden telefonunuz çalar arayan o olur. Dost benim için kardeş yarısıdır. Dostlar sadece senin iyi hissetmen için duymak istediklerini söylemezler, bazen en acı, en sert şeyleri onlardan duyarsın.

Arkadaşın ya da dostun yok ise yaratmaya kalkarsın. Tıpkı “Cast Away” filminde Tom Hanks’in voleybol topu ya da Turgut Özben’in Olric’i gibi beyninin kıvrımlarında. Kimbilir belki dostu olanların bile kafasında yarattığı dostları da vardır değil mi o kadar da sabit fikirli olmayalım. Her kafasında dostlar yaratanlara deli demiyelim ya da tüm delileri kötü kabul etmeyelim. Çünkü kişinin kendi özüyle iletişim kurması ve kendiyle arkadaş olabilmesi de ruhsal sağlığı için önemlidir.

Ufak ama önemli bir not: Dostun ve arkadaşın kötüsü olmaz çünkü ona arkadaş denmez.

Yıllardır para biriktiremedim ama çok arkadaş ve birkaç dost biriktirdim diye düşünüyorum. Bu bana her zorluğa karşı mücadele etme yeteneğini veriyor. Tüm dostlarıma ve arkadaşlarıma hayatıma kattıkları ve katmaya devam edecekleri için  buradan sonsuz teşekkürler.

Bu haftanın kitap ve film önerisine gelince;

Haftanın Kitabı – Şeker Portakalı

540x540(1)

Çocukken Çocuk Kalbi ile beraber okuduğum ilk kitaplardandı. Ondan sonra Zeze’yi hiç unutmadım. Bazen karşıma da çıkıyor farklı ortamlarda. En son “Annemin Plakları” nın bir bölümünde çıktı yine. Tekrardan okuma isteği belirdi yine bende.
Vasconcelos 12 günde yazdığı bu romanı yirmi yıldan fazla yüreğinde taşımış ve sonra bizlerle paylaşmış.

Haftanın Filmi – Stand By Me

540x540

1986 yılı yapımı olan film, Stephen King’in Ceset adlı romanından uyarlanmış. Filmi daha önce seyretmiştim ama Stephen King’in romanı olduğunu bilmiyordum. Şarkısı da efsanedir tabi ki.

Ne kadar sürç-ü lisan ettikse af fola, haftaya görüşmek üzere,
Eyvallah…

No Comments

Post A Comment