Deliler - Anıl Şakrak
16605
post-template-default,single,single-post,postid-16605,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

18 Tem Deliler

Diyorlar ki bazen gözlerimden
Deliler doluşmuş bakıyor birer birer
Delilerden sen anlarsın, konuş onlarla
Nasıl muhtacım buna!
Yeni Türkü’nün en sevdiğim şarkılarından biridir “Deliler”. Sözleri Meral Özbek’e aitmiş bu yazıyı yazmaya başlamadan açıksası bu bilgiye sahip değildim. Hatta bunu araştırırken Meral Özbek’in “Resim” şarkısının sözlerini de yazdığını öğrendim. Bir bilgi başka bilgiye yol gösterdi ve seri tıklamalar sonucunda bu yazıyı yazarken payıma düşeni aldım.
Hatta bir bloğa rastladım, “şiirlerleşarkılarla” adıyla, kim yaptıysa eline sağlık. Şarkılaşmış bütün şiirler düzenlenmiş bir biçimde sunulmuş. Şiirlerden şarkı olduğu gibi şarkılardan da şiir oluyor. Bir denemem olmuştu sizinle de paylaştığım, başkaları da olabilir: hazırlıklı olun.
Konumuzla çok alakalı değil ama, o kadar hızlı ve kalitesiz tüketiyoruz ki hayatı, dinlediğimiz hatta sevdiğimiz bir şarkının kim tarafından, neden yazıldığını merak etmiyor ve tüketiyoruz çabucak.
***
Daha önceki yazılarımda olduğu gibi sözlük tanımı vermeyeceğim Delilik hakkında, zaten buna kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Zihinsel bir hastalık olarak delilikten bahsetmeyeceğim. Konunun uzmanı değilim ve kimseyi de rencide etmek istemem.
Hepimiz deli doğarız, bazılarımız deli kalırız.
                                                   Samuel Beckett.
En son ne zaman sordunuz kendinize ne kadar deli kaldığınızı.? Ya da toplumsal baskılardan, size dayatılan bir hayat mı yaşadınız? Soruları soruyorum ama cevapları tahmin edebiliyorum. Toplum mühendisliği (bu tanımı kullanabileceğim aklıma gelmezdi) hep standardı sever, sapmayı sevmez. Kaybedenler Kulübü filminde ne güzel bir replikti o :
Nasılsın?
Standart!
Allah standarttan ayırmasın.
Oysa ilerleme hep aykırı ve delice fikirlerle can suyu bulmuştur. Akıldışı işe kalkışanlar sayesinde teknoloji ilerlemiştir, medeniyet ilerlerdi diyemiyorum çünkü medeniyetin bir canavar dönüştüğünü düşünüyorum hem de dişlerini yaptırmış. Medeniyet teknolojik ilerlemeyi hep çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam ediyor ve de edecek.
Delilik üzerine bir yazı da Einstein’dan bir alıntı olmadan eksik kalır:
Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir.
Bu söz bana yıllar önce dinlediğim ve hiçbir zaman unutmadığım bir fıkrayı hatırlatır:
Sağnak yağmurlu bir günde, adamın arabasının lastiği tam akıl hastanesinin yanında patlar. Adam dışarı çıkar ve yağan sağanak yağmura rağmen lastik değiştirmeye başlar. Tam bijonları alıp yerine takacağı sırada bijonlar su akıntısı kapılıp logar kapağından aşağıya düşerler. O çaresizlik anında, akıl hastanesinin duvarlarından onu izleyen akıl hastası ile göz göze gelir. Çaresizce akıl hastasına doğru “ben ne yapacağım şimdi?” diye serzenişte bulunur. Akıl hastası oldukça “cool” bir şekilde neden her tekerden bir bijon söküp stepneye takmadığını sorar. Adam hayatının anlamını bulmuş gibi bu fikre çok sevinir ve hemen söyleneni yapar. Tam arabasına bineceği anda kalakalır; Az evvel akıl aldığı kişi akıl hastanesinde yatmakta olan bir hastadır. Ona dönerek “bunu nasıl akıl ettin ve sen neden buradasın?” diye sorar. Aldığı cevap daha da düşündürücüdür: “Ben delilikten yatıyorum der salaklıktan değil.”
***
Yazmaya başladığımdan beri geçmişi daha iyi hatırlar oldum. Ortaokulda ne akla hizmet ise, paskalya tatilinde Fransız Hocaların yokluğunda, dersler boş geçmesin diye, okul gezisi adı altında Manisa Akıl Hastanesine sınıfça bir ziyaretimiz olmuştu. Tahmin edebileceğiniz gibi burada anlatılamayacak kadar çok efsane bir geziydi.
Hastanede gezerken bir hasta yanıma yanaştı ve gözlerimin içine bakarak, “yazık çok da gençmişsin” demişti. Kesin görmüştü gözlerimden bakan delileri.
Naduş’un daha hastalığı ilerlememişken ama unutmalar yavaş yavaş başlamışken hep takılırdım ona, her bana sen Manisa’ya ne yapmaya gidiyorsun diye sorduğunda.
“Akıl Hastanesinde tedavi görüyorum ve akşamları evci çıkıyorum” derdim. Sonra mı ne olurdu; önce okkalı bir küfür yerdim, sonra da “deli oğlan” diye beni severdi.
Ben deli kaldım mı bilmiyorum ama kalmaya çalıştığım kesin.
***
Bu yazıyı kafamda kurgularken aklımda, en başından beri çocukluğumun önemli renkli anıları vardı. Hepinizin yaşadığı renklerdi bunlar: çocukluğumda her kasabanın, her mahallenin bir aklı havada olanı vardır. Deli demek istemedim. Çünkü onlar o mahallenin renkleriydi, neşeleriydi hatta kültürüydü. Mahalleliyi birleştiren unsurdu. Mahalle yaşamının gitgide yok olduğu bu zamanlarda, bu renklere karşı hoşgörümüzde yok oluyor. Hatta artık onları görmez olduk ya da görmezden gelmeye başladık.
Çocukluğumun Kuşadası’nda da bu renkleri az da olsa yaşama fırsatı buldum. Başkan Sıtkı, Sedat, İzzet ilk aklıma gelenler.
Başkan Sıtkı vefat ettiğinde, şanına yaraşır bir cenaze töreni ile anılmıştı. Çünkü o Kuşadası’nın gönüllerinde daimi belediye başkanıydı. Her zaman şık giyinişi ile tüm protokol törenlerinde en önde yerini alırdı. Hatta yeni bir protokol üyesi atandığında bir tanışma ya da hoşgeldin seremonisinde yerini alır ve kendinden emin tavırlarla şehrin taze bürokratına hoş geldin der ve elini sıkardı. Düşünsenize şehre yeni atanmışsınız, Kaymakam ve Belediye Başkanı ile tanışıyorsunuz ya da bir törende karşılaşıyorsunuz, onlarla el sıkıştıktan sonra Sıtkı da sizinle selamlaşıyor ve eliniz sıkıyor. Kim olduğunu soramıyorsunuz ya da sorsanız bile aldığınız cevap sizi şaşırtıyor. Ama bir sonraki böyle bir olayda yeni gelene aynı cevabı siz veriyorsunuz. Çünkü artık Başkan Sıtkı’yı tanıdınız. Daha onlarca şey var Sıtkı’ya dair anlatılacak. Onu yaşamışlar ne şanslı.
Sedat da benim için önemli bir renkti. Her gün aynı güzergâhta bir ileri bir geri yürürdü. Yorulduğunda herhangi bir dükkanın önündeki tabureye oturur, çay isterdi. Çayını içerken de sohbet edilirdi. Yanındaki hayali arkadaşına kızardı hep iki laf ettirmiyor diye başkasıyla. Bazen de ona yapılan hayali ortaya kafa topuna çıkardı.
İzzet ise her sabah sahile gider ve kafasında şapkası, ağzında düdüğüyle gemileri yanaştırırdı. Belki de İsmail Abi gibi o gemiyi bekliyordu, onu alıp uzaklara götürecek olan. Onu ilk gördüğümde çocuk aklımla çok korkmuştum. Ama babaannem ondan korkmamam gerektiğini söylemişti.
İşte söylemek istediğim buydu en baştan beri, tüm farklılıkları kendi içinde kabullenen ve onları yaşatan bir mahalle yaşamı.
Şimdi bu renkler var mı bilmiyorum. Hala bu renklerin olduğu mahalleler olduğunu umuyorum. Bazen televizyonda magazin haber olarak çıkıyorlar. Sirk gibi oluyor o zaman ve ben bunu sevmiyorum. O yaşadığı yerdeki insanların hissettikleri benim için anlamlı.
Ortaokulun başlaması ile Kuşadası’ndan kopuşum başladığından olsa gerek bu renkleri tattım ama doyasıya yaşayamadım. Şimdilerde ise onları görmüyoruz ya da görmezden geliyoruz. Keşke her biri için onları yaşayanlar anılarını paylaşsa ve onları ölümsüzleştirsek.
***
Uzun zamandır kitap ya da film tavsiyesi vermiyorum. Ama konu deliler olunca aklıma hemen Zeki Alasya-Metin Akpınar’ın Deliler Müzikali geldi. Youtube’dan rahatlıkla bulup izleyebilirsiniz. Ben tekrar izledim. Hatta hızımı alamadım Yasaklar’ı da izledim. Deliler Müzikalini Turgut Özakman kaleme almış.
Efsane başlangıç tiradı aslında Samuel Beckett’i doğrular şekilde:
Normal insanın tarifi bile yok, yani her insan biraz anormal. Aslında insanlar ikiye ayrılıyor: Anormal Normaller ve Normal Anormaller.
Bu kadar delilerden bahsedip de, Cem Karaca’nın “Beni Siz Delirttiniz” şarkısına dokunmadan tabi ki olmazdı.
Ne kadar sürç’ü lisan ettikse affola, bir sonraki yazıda görüşmek üzere
Eyvallah…
2 Comments
  • Kader Sır
    Posted at 23:32h, 18 Temmuz Yanıtla

    Onlara ilaveten araplı ların selami Orhan ve şuan yaşamımıza renk katmaya devam eden Sami var Orhan ile selami sıtkı rahmetli olsalardı selami o kocaman diliyle anılır Orhan öpmeaiyle samide her türlü sana sıcak yaklaşabilen Bi kardeşimiz ha bide haşmet var Allah uzun ömürler versin her türlü cebinde sakız ve şekeri eksik etmez ikramı boldur ölenlere rahmet aramızda olanlara uzun ömürler diliyorum sağlıcakla emeğinize sağlık

  • Tutunamayanlar 2.0 - Anıl Şakrak
    Posted at 06:50h, 16 Mayıs Yanıtla

    […] Deliler […]

Post A Comment