Geçen Bir Yılın Ardından - Anıl Şakrak
16457
post-template-default,single,single-post,postid-16457,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

17 Oca Geçen Bir Yılın Ardından

Bazı insanların sırf normal olabilmek için, olağanüstü enerji sarf ettiklerini kimse bilmez. 

1 yıl önce Albert Camus’un bu alıntısı ile başlamıştı blog yazmaya. Bir yıl geçmiş bile. Bu haftaki tefrikada “blogger” olarak ilk yılımı değerlendirmeye çalıştım. Bir nevi bir “Z Raporu” gibi bir şey oldu.

“Bir Mühendisin Gündüz Düşleri” adıyla her hafta bir yazı yazmayı hedeflemiştim. Tabi ki bir mühendis olarak hedefimin gerçekleşme oranını çıkardım: 52 hafta da toplam 38 yazı yazabilmişim. Hedef Gerçekleşme Oranım %73. İlk yıl için hiç fena değil diye düşünüyorum. İlk aylarda çok istikrarlı gidiyordum ama maalesef yılın ilerleyen dönemlerinde, yazılmış şeyler olsa da heybemde, bir türlü paylaşılacak kıvama getiremediğimden olsa gerek hedeflediğim yayınlama frekansını tutturamadım.

Bu iç çekişmelere de neden oldu bende: Nicelik için, KPI tutturmak için yazmıyordum bu yazıları ama mühendis beynim yine buna zorluyordu beni. Gelecek yıl hedefim mi ne? Valla dürüst konuşmak gerekirse bir hedefim yok. Bu yazılar, adına uygun -bir mühendisin gündüz düşleri- şekilde oluşacaklar ve piştiklerinde bende paylaşacağım. Bunları yazarken aklıma geçenlerde okuduğum kitaptan heybeme giren Osho’dan bir alıntı geldi: “İki Düşman Dilencinin Öyküsü”, tümünü paylaşmayacağım alıntının, hoşunuza giderse internetten araştırır, bulur ve okursunuz.

Ormanda yangın çıkmıştı. Bacakları olmayan dilenci kaçmaya kalksa asla yeteri kadar hızlı olmayacaktı. Ve gözleri kör olan dilencinin de çıkış yolunu bulması neredeyse imkansızdı. Ama bu acil durumdu. Kör olan, bacakları olmayana seslendi: “Kurtulmanın tek yolu var, seni omuzlarıma alacağım. Sen benim gözlerim olacaksın, ben de senin bacakların.” Ve kurtuldular.
…Yanmakta olan biziz, orman değil.
Akıl tek başına kördür. Bizi ormandan çıkartamaz. Zira sadece bacakları vardır. Sürekli tökezler, hangi yöne gideceğini bilemez. Düşe kalka yara bere içinde kalır ve kendine zarar verdikçe “Hayat Anlamsız” diye düşünmeye başlar.
…Kalp ise bacakları olmayan dilencidir. Görür, hisseder ama onu harekete geçirecek bacaklardan yoksundur. Olduğu yerde kalıp bekler. Birgün akıl anlayacak ve kalbinin gözlerini kullanabilecektir.
…Bilgelik, kalp ile aklın buluşmasıyla ortaya çıkar. Kalp atışlarınla aklının ürettikleri arasında uyum yaratma sanatını bir kez öğrendiğin zaman, bütün sırrı avuçların içine alırsın: Bütün gizemlerin kapısını açacak maymuncuğa sahip olursun.

Hayatın tüm olayı dengede kalabilmek, mühendis beynimle gündüz düşleri kuran kalbimin dengesini tutturmaya devam edeceğim gelecek yılda.

Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde geriye dönüp tüm yazılarımı tekrardan bir gözden geçirdim. Tam da istediğim gibi olmuş dedim. Edebi olarak çok başarılı olduklarını düşünmüyorum ama beyin-kalp dengesini ve dengesizliğini görebildim yazılarımda.

Bazen kaybettiğim bir insanı ölümsüzleştirmek istedim: Naduş’u, Atınç’ı, Nuri Abiyi, Apti Dedemi, hiç görmediğim Hilmi dedemi anlattım. Bazen bana değer katmaya devam edenleri, Babamı, Murat’ı, Lise arkadaşlarımı yazdım.
Gün geldi, işte edindiğim deneyimleri paylaştım belki birilerinin işine yarar diye. Bazen de o içimde kopan fırtınaları anlatmaya çalıştım.
Unutulmaması gereken anıları yazıya döktüm, söz uçmasın diye. Şiir sevgimi anlattım hatta sevdiğim şarkılardan şiir de yazdım.
Yazamadıklarım da oldu, belki gelecekte yazılacak ya da yazılsa da hiçbir zaman paylaşılmayacak.

Önümüzdeki sene de aynı böyle gidecek format, birçok konu ve taslak var heybemde. Bazı yazılar var ki çok uzun zamandır çalışıyorum üzerine: okuyorum, tefekkür ediyorum, bir türlü tamamlayamıyorum. Hep eksik kalıyor bir şeyler. Onları da tamamlayacağım bu sene.

Birçok gözlemim de oldu yazdıklarımın üstünden bir daha geçince: ilk yazılarımda çok şey verme kaygısı taşıyormuşum, resim koy, video koy, link ver, kolaj yap, kitap ve film önerisi ver. Bunda ilerleme kaydettiğimi düşünüyorum.

Yazdığım yazılardan 2 tanesi Kuşadası “Yerel Tarih” dergisinde yayınlandı. Bu beni çok mutlu etti. Gerçi her iki yazı da tesadüf eseri milli bayramlarla ilgiliydi. Amacım milli bayramların yazarı olarak tanınma değil tabi ki. İlerleyen sayılarda umarım başka yazılarımda yayınlanır.

Yıl boyunca çok güzel geri bildirimler aldım yazılarımla ilgili. Başlangıçta özelden yazılan mesajlar ilerleyen günlerde yazılarıma yorum olarak bırakılmaya başlandı. Özel olarak gönderilen o kadar keyifli mesaj var ki insanı daha çok yazmaya teşvik ediyor. Tabi ki bu geri bildirimler sayesinde yaptığım hatalar konusunda kendimi geliştirme şansım da oldu. İnsan yazarken ne kadar uğraşsa da dışarıdan kendine bakamıyor.

“Yazı yazmaya devam etmem” yıl sonu için bana geribildirim yapanların ortak noktalarından biriydi. Hatta kitap yazmamı salık veren dostlarım da oldu. Beni çok heyecanlandırdı bu düşünce ama sonra üzerine oturup biraz düşünce şöyle bir karar aldım: Hedefim kitap yazmak değil ama bir kitap yazmak hayalim var. Şimdi ne fark var diyeceksiniz? Kitap yazmayı hedef haline getirirsem mühendis kafam yine sazı eline alacak ve o heyecan kaybolacak. Bu nedenle ben yazmaya devam edeceğim, belki yazdıklarım birgün kitap olur. Daha önce yazdıklarımın tümünü bir word dokümanına kopyaladığımda hiçbir formatlama olmadan 150 sayfaya ulaşmışım bu arada.

Koca bir yılın değerlendirmesi işte böyle. “O Gemi Bir Gün Gelecek” biliyorum. Bu arada bugün benim yaşgünüm, 46 yaşına ayak bastım, şimdilik biraz soğuk ama daha önce girenlerin yalancısıyım zamanla alışıyormuş insan. Sokağa çıkma yasağı olan bu hafta sonunda farklı medya yöntemlerini kullanarak bu yaş almamı, bir kardeşimin ifadesi ile kartlaşmamı hatırlatan, tüm dostlarıma sonsuz teşekkürler.
Hepsine söylediğim gibi bu iş parayla değil, sırayla ve daha önemlisi kendinizi kaç yaşınızda hissettiğinizdir, benim kaç yaşında hissettiğim tahmin ediyorsunuz herhalde. Bu kutlamalarda Birim’cim en efsanesiydi, ona da dediğim gibi “akıllı değilim ki akıllı dostlarım olsun.”

Yazımı tamamlarken bir yandan Beşiktaş-Galatasaray maçını seyrediyorum. Yaşgünümün son hediyesini de Beşiktaş veriyor bu arada. Birim, ne dedim sana; o sene bu sene, artık ışığı gördüm.

Ne kadar sürç’ü lisan ettikse affola, bir sonraki yazıda görüşmek üzere
Eyvallah…

 

5 Comments
  • Kader Sır
    Posted at 00:31h, 18 Ocak Yanıtla

    Babanızın yazısından kutladım ama vuradanda yazmak icap eder sağlıklı yıllar dilerim 🎂 her şey gönlünüzce olsun inşallah kardeşim bu yazınız bana geleli 1 saati geçti babanız sağolsun göndermiş teşekkür ediyorum ama gözüm kapandı kapanacak neden çünkü yarın sabah 5 te kalkıp işe gitmek için hazırlanmak var olsun yinede göz kapaklarıma kürdan koyduk artık ve yazınızı okudum güzelmiş evet beğendim içine o koymuş olduğunuz hikaye güzeldi mühendisliği gelince sizden kuşadasına o kadar çok ihtiyaç varki anlatamam siz böyle devam ettiğiniz sürece Kuşadası mühendisliği doyacak huzurlu geceler olsun inşallah saygı ile

  • Nuri Çıkal
    Posted at 21:40h, 18 Ocak Yanıtla

    Tebrik ederim. Yazmaya devam et kardeşim, hiç bir zaman bir kelimenin bile değerli bir faydaya dönüşebileceğini unutma.

  • Yasin Müsafir
    Posted at 13:47h, 25 Ocak Yanıtla

    Söz uçar yazı kalır, sen yaz ki biz de unutmayalım bazı yaşanmışlıkları.
    Sen yaz ki bazı atladığımız değerlerin farkına varabilelim.
    Sen yaz ki…

  • Onur Akkozak
    Posted at 13:25h, 30 Ocak Yanıtla

    Kardeşim kalemine yüreğine sağlık. Hiç aklimda yokken bana da ilham veriyorsun. Bir gün yazmanın niyetine girersem, sana söz senin verdiğin cesaretten bahsedeceğim…

  • Tutunamayanlar 2.0 - Anıl Şakrak
    Posted at 17:52h, 17 Mayıs Yanıtla

    […] tutamadım, Geçen bir yılın ardından,  yılın son gününü […]

Post A Comment