Yarının düne ihtiyacı var mı? - Anıl Şakrak
16433
post-template-default,single,single-post,postid-16433,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

27 Ara Yarının düne ihtiyacı var mı?

Yılın son pazarı , erken kalktım. Sabah kalktığımda kendime söz verdim: başlanmış ama bitirilmemiş yazılara vakit ayıracağım diye.
Sonrasında ise yattığım yerden müzik dinleyerek hayaller kurdum. Kendime verdiğim sözü tutmak yerine “aylak adamcılık” oynamayı seçtim. Günümü tam böyle bitirmeyi planlarken bir kırılma anı yaşadım ve bilgisayar karşısına geçtim.
Sonuçta yılın son pazar akşamı, boşa geçirilmeyecek kadar değerli bir zaman.

***

Beni sürekli okuyan dostlarım, yazılarımın nasıl bir rutinde ortaya çıktığı hakkında fikir sahibi oldular;
Sabahları evden işe ulaşmak için her gün 50 km araç kullanıyorum ve hava-trafik durumuna göre 35–45 dakika arasında sürüyor. Bu sıkıcı ama zorunlu olan zaman dilimini kendim ve başkalarının yaşamını tehlikeye sokmadan anlamlı hale getirmeye çalışıyorum. Nasıl mı?
Öncellikle sabah güzel bir filtre kahve hazırlıyorum kendime yol boyunca bana yarenlik etsin diye. Sonra, o günkü moduma göre ya sevdiğim radyo programlarının tekrarını ya bir podcast – sesli kitap ya da keyifli bir müzik listesi açıyorum.
En son olarak da özellikle yolculuğumun başında, kesinlikle yakalandığım “Bilim Durağı” kırmızı ışıklarında (neden acaba orada 3 tane senkronize çalışmayan ışık var), sosyal mecralardan dünyaya ve dostlara dair haberler alıyorum.
İşte yine böyle bir günde çok sevdiğim bir dostumun ablasının paylaşımında gördüm bu cümleyi:

“Tomorrow needs Yesterday”.

O an aklıma bir soru düştü;
Gerçekten de “Yarın’ın Dün’e ihtiyacı” var mı? Sorular durmadan geliyordu;
Varsa ne kadar var ve yoksa neden yok?
Geçmişte yaşadıklarımızdan edindiklerimiz bize geleceği kurmamızda ne kadar yardımcı olabilir?

Sonra da tefekkürler başladı: Tecrübe neydi, tecrübeli olmak bize ne kadar fayda sağlayabilir gelecek problemlerimizde?

Çok provakatif bir konu olduğunun farkındayım. Başlığında bile çok zorlandım: “Düne İhtiyaç Duyan Yarın” veya “Tecrübe” başlıklarını düşündüğüm bile oldu. Bu kadar çelişkiler barındırırken son düzlükte soru şeklinde başlık daha anlamlı geldi.

Dünün tecrübeleri yarın ne kadar işimize yarayacak?

Tecrübeyi kötülemek gibi bir niyetim yok, ama tecrübeli olmak beni yeniliklere karşı ne kadar duyarsız yapıyor onu sorgulamaya çalışıyorum. Sonuçta bu blogda yazdığım her yazı 45 yaşam yılının ve 20 meslek yılının aklımın keskin köşelerine takılanlarla oluşuyor. Bu yazıyı düşünürken, kurgularken de bu deneyimlerim- tecrübelerimden faydalanıyorum.

Çok traji-komik bir durum aslında: tecrübelerimle tecrübe kavramını sorgulamak.

***

Tanımsız olamazdı tabi ki, hemen google hazretlerine sordum, tecrübe ne diye. Tecrübe kelimesi Arapça “tacriba” kelimesinden dilimize geçmiş. Tacriba Arapça da deneme, sınama ve sınavdan geçme anlamına geliyor.

Yazılı olarak ilk kullanıldığı kaynak 1300 yıllarda Mukaddimetü’l-Edeb adlı eser. Bu kaynakta “Tecribe” olarak rastlanmakta.

  • “Bir kimsenin belli bir sürede veya hayat boyu edindiği bilgilerin tamamı, deneyim”
  • “Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlem, deney”
  • “Bir kimsenin, yaşayarak ve deneyerek elde ettiği birikim, görgü”

 

Bu tanımları araştırırken Aldous Huxley’in bir sözüne denk geldim. Zaten kendisini çok severdim, sevgim daha da arttı.

Tecrübe, bir insanın başından geçenler değil, başından geçenlerin bıraktığı izlerdir.

***

Bir başkasına ve hatta kendimize bile; bilmediklerimizi ancak bildiğimiz şeyleri kullanarak tarif edebiliyoruz. Bilmediklerimizi bildiklerimizle tarif etmek: yeni tattığımız tropik bir meyvenin tadını bildiğimiz meyvelerle tarif etmek gibi bir şey yani.

Hep bir benzetme-modelle durumundayız. Eğitim sistemi bunun üzerine dayanır, en azından benim şu ana kadar deneyimlediklerim. Girdiler-Proses-Çıktılar, üçlemesinde gürültülere rağmen modelleme ve tahmin yapmaya çalışırız.

Her karşılaştığımız durumu daha önce yaşayıp çözdüğümüz bir duruma benzeterek ilerleriz. Derste çözdüğün problemin aynısının verilenle istenenin değişmesi ile sınavda sorulması gibi bir şey yani. Isı Transferi dersinde Rüknettin Hoca haricinde diğer hocalar böyle sorardı ama Rükü otomatik pilotta gidenlere acımazdı, yamulturdu. Öyle bir soru sorardı ki, konunun özünü anladıysan çok kolay yoksa imkansızdı. Bilen bilir.

Peki beyinlerimizden daha hızlı giden bu teknolojik değişimler karşısında bildiklerimiz, henüz bilemediklerimizi nasıl modellememize yardım edebilir? Matruşka bebekleri gibi her soru içinde başka soruyu barındırıyor.

Bloğunu çok severek takip ettiğim “İnternet Ekipler Amiri” Serdar Kuzuoğlu bir katıldığı televizyon programında daha önce Jack Ma’nın da paylaştığı bir acı gerçeği dile getirdi.  Çocuklarımızın ve torunlarımızın yapacakları mesleklerin çoğu daha ortada yok.

Yani geçmiş deneyimlerin geleceği modellemede ki faydası konularında, o kadar da emin olmamakta fayda var.

Bir de benim gibi saç sorunu olanların çok içselleştirdiği bir alıntı var:

Tecrübe, hayatın kel kaldıktan sonra size tarak vermesidir.

***

“Mandıra Filozofu” filmini hatırlarsınız, ikinci filmde Müfit Saçıntı’nın patronuyla (Mehmet Auf) bir dialogu geldi aklıma: Patronun tecrübeniz var mı sorusuna, tecrübesiz birinin çalışmadan nasıl tecrübeli olacağını sorar ve patronda mavi ekran.

Bu yerinde soruya rağmen, işe alımda tecrübeli adaylar, tecrübesiz adaylara karşı her zaman avantajlılar.

Ama ilk 90 günde yeni adayın hele de yönetici konumunda ise, en büyük hatası mevcut durumu anlamadan eski tecrübesini yeni çalıştığı yere direkt uygulamaya çalışmasıyla oluyor. Aklıma bu durumlarda hep Ali Desidero’nun reklamı sloganı geliyor:

Sen yapmışsın Joni’ye göre, olur mu bizim Ali’ye Veli’ye

Ya mevcut organizasyon-ekip o yeni modeli doldurmuyor ya da taşıyor.

Tecrübeli çalışanlar bazen yeniliklerin önünü de kesebiliyorlar. Bir çalıştığım kurumda, bir yıl boyunca “Yaratıcı Düşünceyi Öldüren 50 Yaklaşım” üzerine gizli bir anket yapmıştım. Not aldığım defterimin arkasına bir sayfaya sığacak şekilde bu 50 yaklaşımı yapıştırdım. Katıldığım her toplantıda benim ya da başka birinin ortaya attığı her yeni düşünceye verilen negatif cevaplar için çetele tuttum. Sonuçlar çok tanıdık gelecek:

  • Bunu daha önce denemiştik.
  • Burası “Oraya” Benzemez.
  • Şimdi buna vaktimiz yok.

Bu ket vuran cevapları tecrübeli amirlerimiz ya da çalışanlar verdiler. Bunu daha önce denediklerinde haklı olabilirler ama teknolojinin bu kadar hızlı ilerlerdiği bir dünya da, daha önce başarısız olunan bir çalışma, şimdi çok basit ve düşük maliyetle uygulanabilir

Tecrübenin hiç kuşkusuz başarılı olduğu kurum ise; Askerlik. Boşuna dememişler: “Çay da dem, asker de kıdem” diye.
Askerlik yapan istinasız herkes acemi birliğinde bunu yaşamıştır.

***

Şimdi sorumuza geri dönelim?

Yarının düne ihtiyacı var mı?

Evet var, eğer olmasaydı: sabah ateşi bulur, öğlene tekerleği icat eder, akşama tam araba yapacağız, mesai biter ve yarın tekrar ateşi bulmakla başlardık. (Bu cümleyi, daha önce çalıştığım bir şirkette, şirketin patronuna, bilgi yönetimi konusunda eksikliğimiz belirtmek için kullanmıştım)

Ama tecrübemiz yani dünümüz, yarınımıza ipotek koymamalı. Yeniliklere açık olmalıyız.

The Mechanics filminden bir alıntı bunu çok güzel özetliyor aslında.

Doğru kararlar tecrübeden gelir, ama tecrübe kötü kararlardan oluşur.

Yeni tecrübeler edinmek için eskilerini sorgulamaya, denemeye ve hata yapmaktan, başarısız olmaktan korkmamaya devam etmeliyiz.

***

Ne kadar sürç-ü lisan ettikse af fola, haftaya görüşmek üzere, Eyvallah…

6 Comments
  • Serkan Bostan
    Posted at 22:18h, 27 Aralık Yanıtla

    Değişim tabandan istekle gelmelidir. Üsten gelen değişimler başarısız olur.

  • ENDER LEVENT ÖZKUŞCU
    Posted at 23:36h, 27 Aralık Yanıtla

    Anıl Abicim çok güzel kaleme almışsın… Teşekkürler

    • anilsakrak
      Posted at 23:11h, 04 Ocak Yanıtla

      Eyvallah Levent Kardeş

  • Yasin Müsafir
    Posted at 09:17h, 31 Aralık Yanıtla

    Heraklitosun da dediği gibi değişmeyen tek şey değişimin kemdisidir.
    Tabi değişimin ucu insanın kemdisine dokunduğun da iz bırakmamış tecrübeleri savunma mekanizması olarak sevreye giriyor sanırım.
    Bugün de düşündürdün. Kalemine sağlık kardeşim

  • Sema Gür
    Posted at 02:55h, 26 Ocak Yanıtla

    Bir eğitimci olarak birçok cümlenize katılıyorum. Okulların değişiminde de bazen gelişmenin önündeki engellerden biri de tecrübeli öğretmenler! ( ben de öyleyim ama değişime kapalı olduğumu düşünmüyorum umarım değilimdir;) Ama bir köklü kurumun en değerli ve elde tutması gereken grubu da tecrübeli çalışanlar. Bazı kurumlar yenileşme! adı altında tüm kadroyu genç yenisiyle! değiştiriyor. Bu büyük bir tehlike bence kurumlar için. Çünkü yeni ve genç olanın heyecanı ve hırsı ile tecrübeli eskinin bilgeliği DENGE de bırakılmalı.

  • Tutunamayanlar 2.0 - Anıl Şakrak
    Posted at 06:50h, 16 Mayıs Yanıtla

    […] masaya yatırdım, Yarının düne ihtiyacı var mı diye […]

Post A Comment