Ölümün Eşiğinde, Hatıraların Kıyısında - Anıl Şakrak Çıkmazı
16952
post-template-default,single,single-post,postid-16952,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

17 Mar Ölümün Eşiğinde, Hatıraların Kıyısında

Ölüm, her seferinde başka bir yerden yakalıyor insanı. Bazen ansızın bir telefonla, bazen hastane koridorlarında, bazen de eski bir fotoğrafın içindeki gülüşle… Bu kez bir cuma günü geldi. Ardında yılların yorgunluğunu, sesini, bakışlarını bırakarak…

Babam aradı, “Haberler kötü,” dedi. “Amcanı kaybettik.” Hangi amcamı, diye sordum şaşkınlıkla. O kadar yakıştıramamıştım ölümü ona. Sanki bazı insanlar ölmezdi. Sanki bazı insanlar, zamanı avuçlarında tutan birer çınar gibi hep dimdik dururdu. Ama hayat, insana bir kez daha öğretiyor: Çınarlar da devrilir.

Aslında Sisifos Söyleni ve hayatın absürdlüğü üzerine bir yazı yazmış ve yayınlamayı planlarken, hayat yine bir absürtlük yaptı. Tam da varoluşun anlamsızlığını sorgularken, ölüm bir kez daha geldi ve bana, anlamı en çok sorgulayanların bile bazen kelimesiz kaldığını hatırlattı. O an, Sisifos’un kayasını yukarı yuvarlamasının sadece bir mit olmadığını, her insanın kendi kayasını sırtında taşıdığını fark ettim. Ve ne garip ki, bazen o kaya, bir kayıpla daha da ağırlaşıyor.

HATIRALAR VE KAYIPLAR

Amca… Bu kelimenin içinde çocukluğum var. Alsancak Sevinç Pastanesi sokağındaki evde, her hafta sonu yapılan o kalabalık aile toplanışları var. Yılbaşı geceleri var, bayram sabahları var, kahkahalarla anlatılan onlarca hikâye var…

Her ailede bir amca vardır; kimi serttir, kimi neşeli, kimi suskun, kimi hayatın içinde kaybolmuş… Ama her biri, bizim hikâyemizde birer sayfa gibi durur. Ve o sayfalardan biri eksildiğinde, hikâyemiz biraz daha yarım kalır.

CENAZE GÜNÜ VE AYNALAR

Cenaze günü… Siyah beyaz bir film gibi. Herkes biraz eksik, biraz yorgun, biraz da kaybolmuş. Dualar edilip toprak atıldığında, insan anlıyor ki ölüm dediğin sadece bir kayıp değil. Aynı zamanda geride kalanlar için bir sorgulama, bir hesaplaşma, bir ayna…

Sen, aynaya bakıyorsun. Ve Ayna Adam usulca konuşuyor:

“Sahi, ne kadar yer kaplıyoruz şu dünyada? Bir avuç toprak, birkaç damla gözyaşı, ardından gelen birkaç güzel cümle… Hepsi bu mu?”

Bazı insanlar 20’sinde ölür ama 70’inde gömülür, demiş bir yazar—şimdi kim söylemiş hatırlayamadım.

Ama amcam için öyle olmadı. O, sonuna kadar yaşadı. Ne de iyi yaptı. Ömrünü boşluklara harcamadı. Ve şimdi, her cenazede olduğu gibi, zaman durdu, dünya biraz daha boşaldı.

BİR MİRAS VE SORUMLULUK

Cenaze günü, herkes babama ve amcama dair güzel anılarını anlatma telaşındaydı o kısacık zaman dilimlerinde. O zaman daha net gördüm; amcamın ve babamın bize ne büyük bir miras bıraktıklarını ve de ne büyük bir sorumluluk yüklediklerini…

2024 yılında Türkiye’de günde 1694 kişi ölmüş. İstatistik olarak bakıldığında sıradanlaşan bir yaşam döngüsü… Ama gel bunu babama anlat, yengeme anlat, amcaoğluma anlat.

Ölümle ilk defa göz göze gelmiyordum; Naduşum var, Atınç’ım var, Nuri Abi var, Berkan Abi var, birer yıldız gibi kayıp giden. Ama amcamın vedası, içimde başka dalgalar kaldırdı, başka fırtınalar kopardı.

Ölüm, hayatın gölgesidir; varlığını bilirsin ama dokunamazsın. Bir gün gelip de karşına dikildiğinde, kelimeler eksilir, zaman bükülür. Her ölüm erkendir, çünkü her giden, ardında tamamlanmamış cümleler bırakır. Eksik söylenmiş cümleler, bir türlü edilmemiş teşekkürler, daha fazla vakit geçirilebilecekken ertelenen ziyaretler…

Ama amcamın ardından yalnızca sessizlik kalmadı. Hafif bir rüzgâr gibi esen anılar var, geçmişin tozunu kaldıran, hatıraların kuytularında yankılanan…

Ölüm sadece gidenin değil, geride kalanların da içini yakan bir rüzgâr gibi esiyor.

İnsan gerçekten ne zaman ölür? İsmi unutulduğunda mı, yoksa ona dair son hikâye de anlatıldığında mı?

Şimdi bize düşen, kelimelerle bir köprü kurmak zamana. Onu bir kez daha yaşatmak, hatıraların ince çizgisinde, sesi hâlâ kulaklarımızda çınlarken…


Ne kadar sürç-ü lisan ettikse af fola, tekrar görüşmek umuduyla,
Hadi Eyvallah…


 

1Comment
  • Cemal TAHSİN ÖZENMİŞ
    Posted at 23:56h, 17 Mart Yanıtla

    Anıl’cım güzel ve derin anlamlar taşıyan yazını okudum..Çok duygulandım..İfade ettiğin gibi sizlere ne güzel ne anlamlı bir miras bıraktığını uzak yakın herkes gördü,.Anladı.
    İlkokul birinci sınıfta başlayan (1951/52 ders yılı) arkadaşlığımız/dostluğumuz yara almadan bu güne geldi..Hatırası gönüllerde hep yaşayacak .Tüm aile bireylerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum..Değetli arkadaşım ışıklarda uyusun.Ruhu şadolsun.

Post A Comment