Kendi Distopyamızı Yazarken - Anıl Şakrak Çıkmazı
16937
post-template-default,single,single-post,postid-16937,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

09 Mar Kendi Distopyamızı Yazarken

Yankı odaları ve Yeni Ütopyalar

“Özgürlüğün olmadığı yerde, yazgımızı belirleme yetimizi kaybederiz. Ne seçebiliriz, ne düşünebiliriz.
Ve günün birinde, onu özlemeyi bile unuturuz.”

Distopya edebiyatıyla ilk kez lise yıllarında, Madame Lilliane sayesinde tanıştım. Dönem ödevi olarak bana Cesur Yeni Dünya’yı vermişti. O zamanlar kitabı yalnızca bir bilim kurgu eseri olarak algılamıştım. Fakat yıllar geçtikçe fark ettim ki Huxley’nin anlattıkları yalnızca bir gelecek tasviri değil, giderek içine sürüklendiğimiz bir gerçeklikti. Şimdi geriye dönüp baktığımda, o sayfalarda aslında bugünü okuduğumu anlıyorum.

Düşünceyi Öldüren Sessiz Yankılar

Yaşadığımız çağ, Orwell’in 1984’ünden çok Huxley’nin Cesur Yeni Dünyasına benziyor gibi görünse de, belki de gerçeklik ikisinin bir karışımı haline geldi. Artık bizi büyük biraderin baskısıyla değil, haz ve unutkanlıkla kontrol ediyorlar. Düşünmeyi unuturken, neyin mümkün olduğuna dair çizgilerimiz de daralıyor.

İktidarlar ve Yeni Ütopyalar: Tatlı Rüyalar Gören Köleler

Eskiden iktidarlar kendilerini zorla kabul ettirirdi. Bugün ise kabul ettirmek yerine, sevilmeyi tercih ediyorlar. Devletler ve büyük şirketler, vatandaşlarını birer müşteri olarak görüyor ve müşterinin memnun kalması gerekiyor. Peki, nasıl?

  1. Sonsuz Eğlence ve Anlık Tatmin

    Modern dünya, insanları yönetmenin en etkili yolunun onlara sınırsız eğlence sunmak olduğunu keşfetti. Artık her an, her yerde tüketilebilecek bir içerik bombardımanı altındayız: Sonsuz sosyal medya akışları, biteviye dizi maratonları, mobil oyunlar ve yapay zekâ destekli eğlence platformları… Bunlar, insanın zihnini meşgul ederek ona sistemin dışına çıkma fırsatı tanımıyor. Sürekli yeni bir haz, yeni bir tatmin sunulurken, bireyin kendisini ve dünyayı sorgulamak için hiç zamanı olmuyor. Tıpkı Huxley’nin ‘soma’sı gibi, modern dünyanın sunduğu eğlence de bir tür uyuşturucuya dönüşüyor. Ancak bu uyuşturucu, baskı yoluyla değil, gönüllü olarak tüketiliyor.

  2. Alternatif Gerçeklikler

    Gerçekliğin şekillendirilmesi artık bir baskı aracı olmaktan çıkıp bir manipülasyon sanatı hâline geldi. Orwell’in 1984’ünde gerçek, sürekli değiştirilerek ve geçmiş yeniden yazılarak kontrol ediliyordu. Bugün ise gerçeklik, bizzat bireylerin inançlarına göre şekillendiriliyor. Algoritmalar ve sosyal medya, herkesin sadece kendi dünya görüşüne uygun haberleri almasını sağlıyor. Böylece ortak bir gerçeklikten çok, kişisel baloncuklar içinde yaşayan bireyler oluşuyor.Philip K. Dick’in Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi? eserinde olduğu gibi, gerçek ile simülasyon arasındaki çizgi giderek bulanıklaşıyor. Cesur Yeni Dünya’da olduğu gibi, sahte mutluluklar ve yapay tatminlerle bireylerin gerçeği sorgulaması engelleniyor. William Gibson’ın Neuromancerında betimlenen sanal gerçeklik dünyaları, günümüzde metaverse teknolojileriyle neredeyse gerçek oluyor.Bu durum, insanları yalnızca kontrol edilebilir değil, aynı zamanda manipüle edilebilir kılıyor. Gerçeklik, artık herkes için farklı bir yansıma hâline geldiğinde, toplumsal değişim için ortak bir bilinç oluşturmak neredeyse imkânsızlaşıyor.

  3. Yapay Seçenekler: Özgürlük Algısı

    Günümüzde bireylere özgür oldukları yanılsaması veriliyor. Seçenekler sonsuz gibi görünse de, aslında seçimler belirlenmiş sınırlar içinde gerçekleşiyor. Fast food zincirlerinde hangi hamburgeri yiyeceğinize karar verebilirsiniz ama gıda sektörünü kimlerin kontrol ettiğini sorgulamazsınız. Netflix’te binlerce dizi ve film arasında kaybolabilirsiniz ama bunların sunduğu dünya görüşünü değiştiremezsiniz. Seçimler sunulmuş gibi görünse de, temel yapılar sorgulanmıyor ve sistem değişmiyor. Noam Chomsky’nin Rızanın İmalatı kitabında belirttiği gibi, medyanın sunduğu haberler dahi görünürde çeşitlilik içerirken, aslında hep aynı çerçevenin içinde kalır.

  4. Bireyselleşme ve Kolektif Bilincin Zayıflaması

    Eskiden toplumsal değişimler büyük grupların hareketleriyle olurdu. Ancak günümüzde bireyselleşme teşvik ediliyor. İnsanlar kendi başarılarına odaklanıyor, kendi mutluluklarını arıyor ve kolektif bilincin gerekliliğini unutuyor. Franz Kafka’nın Dava adlı eserinde olduğu gibi, birey yalnızlaştıkça sistemin ezici gücü karşısında daha savunmasız hâle geliyor. Zygmunt Bauman’ın Akışkan Modernite kavramında belirttiği gibi, modern toplumlar artık katı yapılardan değil, geçici ve hızla değişen bireysel bağlantılardan oluşuyor. Bunun sonucunda ortak mücadeleler, yerini kişisel çıkarlara bırakıyor.

Bizim Distopyamız Hangisi? Henüz Yazılmadı mı?

Bugünün en büyük tehdidi Orwell’in bütünüyle baskıcı düzeni ya da Huxley’nin haz toplumu değil, gerçekliğin tamamen parçalanması ve insanlığın ortak bir anlamda birleşememesi.

  • Daha fazla bilgiye erişiyoruz ama daha az düşünüyoruz.
  • Daha çok bağlantı kuruyoruz ama daha yalnızız.
  • Daha fazla “seçim” hakkımız var ama daha az özgürüz.

Bütün bunları düşündüğümüzde, en tehlikeli distopya henüz yazılmamış olan değil, şu anda yaşadığımız ve fark etmediğimiz distopyadır. Orwell’in distopyasında insanlar zorla itaat ettiriliyordu, bizimkinde ise mutlu bir gönüllülükle kabulleniyorlar.

İnsanlık Nereye Gidiyor?

Gelecek konusunda iki ihtimal var:

  1. Unutkanlık ve Çöküş

    İnsanlar, sürekli eğlence ve tüketim döngüsü içinde gerçekliği kaybeder. Kolektif hafıza silinir ve toplum, düşünme gereği duymadan anlık tatminlerle varlığını sürdürmeye devam eder. Tıpkı Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451kitabında olduğu gibi, bilgiye ulaşmak yerine, onu yok sayan ve sorgulamayan bir toplum yaratılır. Sonunda insanlık, kendi geçmişini ve geleceğini yitiren, kontrol edilmesi kolay bir varlığa dönüşür.

  2. Yeni Ütopyalar ve Uyanış

    İnsanlık, bireysel farkındalık ve kolektif bilinçle yeniden örgütlenir. Gerçekle yüzleşmek cesaret ister ve bu cesareti gösterenler, sistemin dışına çıkmayı başarabilir. Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler kitabında olduğu gibi, kapitalizmin ve bireysel çıkarların ötesinde, ortak bir gelecek inşa etmeye çalışanlar ortaya çıkar. Bu senaryoda, insanlar haz yerine anlamı arar, tüketim yerine üretimi seçer ve gerçeği kendi elleriyle inşa eder.

Peki, hangi ihtimalin gerçekleşeceği neye bağlı?

Son Söz

Ayna Adam fısıldıyor:

— Bizim cesaretimize.

Bugün, düşünmeyi, sorgulamayı, hayal etmeyi bırakırsak, geleceğimiz şimdiden yazılmış demektir. Ama hâlâ bir ihtimal var: Eğer yeni ütopyalar yaratabilirsek, yaşadığımız distopyayı aşabiliriz.

Sonuçta, her şey bir soruyla başlar:

Başka bir dünya mümkün mü?

Ve en büyük devrim, bu soruya hâlâ “evet” diyebilmektir.


Ne kadar sürç-ü lisan ettikse af fola, tekrar görüşmek umuduyla,
Hadi Eyvallah…


 

No Comments

Post A Comment