03 Eki Yönetme Yaşı
Aklıma hep “garip sorular” takılıyor ve bunlara kendimce cevaplar bulmaya çalışıyorum. Bu sorular ve cevaplarımı da kayda geçiriyorum. Bunlardan bazıları belli bir olgunluğa geldiğinde, yani paylaşabilecek kıvama ulaştığında da, bloğumda yayınlıyorum.
İşte böyle bir rutinde aklıma bir soru düştü:
Yönetenlerle yönetilenler arası yaş farkı ne olmalıdır?
Politik yazılar yazma konusunda çok istekli olmadım hiç ama her yazdığımın da politik bir yanı olabileceğinin farkındayım. Politik hiç bir görüşü taraf ya da hedef almadan yazmaya çalıştım. Elbette bir politik görüşe sahibim ve bu görüşümün ancak karşı görüşün varlığı ile anlamlanacağına da her zaman inanmaya devam edeceğim.
Yani Voltaire’in dediği gibi:
Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı veririm.
***
Peki bu soru nereden aklıma geldi?
Ülkemizde sürekli seçimi hatta hep de erken seçimi konuşuruz. Politik partiler, STK’lar , dernekler ; kurum çok fark etmez. Sonuçlanan seçim sonrası hemen yenisi konusunda konuşmalar başlar, bazen kısık sesle bazen yüksek sesle. Böyle bir ortamda 2023 Seçimlerinde 5 Milyona yakın (tam sayıyı hatırlamıyorum) yeni seçmenin oy kullanacağını öğrendim.
Oy kullanma yaşının 18 olduğunu biliyorum. Basit bir matematikle 2023’de 2000-2005 arası doğanların oy kullanacağını hesaplayabilirsiniz. Benim kızımda en genç seçmenlerin biri olarak oy kullanacak. Z kuşağı olarak adlandırlan, 2000-2005 yılları arasında doğan bir çocuğun teknolojik olarak hangi evrelerden geçti diye sordum kendime. Bunu birebir yaşamış bir ebeveyn olarak şöyle geriye doğru bakmaya çalıştım.
Eskiden olsa bir almanağa ihtiyaç duyacaktım. Çocukluğumdan hatırlıyorum gazeteler almanaklar verirlerdi yıl sonunda. Doğan Hızlan 30 Ocak 2008’de köşesinde “Beş yüz sayfada bütün bir yılı öğreneceksiniz” diye çok güzel anlatmış almanakları. Hala almanaklar var mı bilmiyorum. Yekta Kopan’ın bir podcast yayınında duymuştum. Can Yayınları “Can Almanak” adıyla böyle bir yayını olmuş. Maalesef sadece 2015 ve 2016 yıllarında çıkmış. Alışveriş listemin yeni misafirleri oldular. 50 yaşıma girerken 40 yaşlarımı hatırlamak için 2015 sayısını okumak çok eğlenceli olacak.
Almanak bana bir başka şey daha çağrıştırıyor: Geleceğe Dönüş-2’de Marty’nin can düşmanı Biff’in 1950-2000 yıllarına ait spor almanağını 1955 yılına giderek gençliğine vererek geleceği değiştirmesi. Çocuk aklımla bunun aynısını yapıp Spor Toto sonuçlarını bilmek istemiştim.
***
Neyse konuyu çok da dağıtmadan 2000-2010 yıllarında neler olmuş diye YouTube’da bir araştırma yaptım;
Milenyum’a bilgisayarların çökeceği korkusu ile girdik. Internet hayatımıza girmişti ama daha hayatımızı yönetmiyordu. Y Kuşağı ve altı,internetsiz bir dünyayı bildikleri için internet bağımlılığından hep şikayet ederler. Misafiri olduğumuzun bu dijital dünya da ev sahibi gibi davranmaya çalışmalarımız hep komik gelmiştir bana.
2000 yılında bir Türk internet alemine damga vurdu: Internet Mahir ve I kiss you sloganı. Yazım için araştırma yaparken Mahir’in 2000 yıllarda hazırlayarak ünlü olduğu web sayfasını ilk defa ziyaret ettim. Facebook’un icat edilmediği bir dönemde, ilkel bir internet sitesine koyduğu mayolu fotosu ve dünya kadınlarına haşin seslenişine birkaç saatte dünyanın dört bir yanından 800.000 kişi kayıtsız kalmamıştı. Şimdi güncellediği profesyonelce hazırlanmış sitesindeki mesaj ise çok düşündürücü!
The Mystic Kiss of Mahir Çağrı.
Bu yıllarda çocuklarımızı akşamları kopya-korsan vcd’lerdeki çizgi filmler ve Baby Einstein serileri ile oyalardık. Çünkü telefonlarımızdaki tek oyun yılandı. Renkli, bluethootlu ve radyolu telefonlar ile 2001 de tanıştık. Kameralı telefonlar için ise 1 yıl daha bekledik: 0,3MPixel.
2004 yılında Mevzuatın teknolojiden geri gelmesinden dolayı kablosuz ağ mahkemelik oldu. 2004’de bir önemli olay daha vardı ki hayatımızı tamamen değiştirdi: Facebook kuruldu. Bu dünyanın en büyük ülkesini vatandaşlık alım işlemlerine ise 2006 yılında başladı. Peki biz ne yaptık bu yeni dijital dünyada, ebemizin çocuğuna kadar aradık hatta rakı sofrasında yan masaya Haydari ve Dansöz gönderdik.
2005’de ise Youtube yayına başladı ve bir yıl sonra Google tarafından satın alındı. 2007’de iPhone çıkışı ile artık “yıkıcı teknoloji” kavramına en güzel örnek olan cep telefonları hayatımızın merkezine oturmaya başladı. 2009 yılında 3G Mobil internet ile tanıştık .2010 yılında bu seferde taşınabilir bilgisayarların gelecekte katili olacak Ipadler hayatımıza girdi ve de Instagramda fotolar paylaşmaya başladık.
Teknolojinin yolculuğu Türkiye’de her zaman çetrefilli olmuştur. Bu 10 senelik dönemde, ne hızımız vardı, ne de özgürlüğümüz. Bundan en çok Youtube çekti. Sürekli sözde yasaklanıyordu, ama herkes girebiliyordu ufak bir ayarla.
***
2000-2005 doğumlu çocuklar, bizim için bilim kurgu olan, her kullandığımıza “oooo” diye tepki verdiğimiz şeylerin dışında bir şey bilmeden yetişti. Tıpkı Halil Cibran’ın dediği gibi;
Çünkü ruhları geleceğin evinde yaşar; düşlerinizde bile gidemezsiniz oraya
2023 yılında yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı seçimi için aday olarak adı geçen politikacıların seçim zamanı yaşları 68 ile 73 arasında ve seçilirlerse ilk dönemlerini 73 ile 78 yaşları arasında bitirecekler. Bunda ne var diyebilirsiniz, tecrübenin ne kadar önemli olduğunun altını çizebilirsiniz.
Fakat benim kafamdaki en önemli soru teknolojinin bu kadar hızla ilerlediği bir dünya da bu teknolojiye yön verecek, liderlik edecek kişilerin bu ilerleyen yaşlarında ve bakış açılarında bu değişime nasıl liderlik edebilecekleri.
Twitter’ı kullanabilmeleri, seçmene mesajlarını Youtube’dan Twitch’den vermeleri misafir oldukları bu evde ev sahiplerine ne kadar anlamlı gelecektir. Yıllar önce Bulut Teknolojisi ile ilgili verilen demeç ile Kanada Başbakanı’nın Kuantum Bilgisayar hakkında verdiği demecin karşılaştırıldığı videoyu izlemişsinizdir.
Bu yaş polemiğini siyasal partiler dışında her türlü STK ya da herhangi bir organizasyonda görebilirsiniz. Herhangi bir kuruluşta, kuruluşun geleceğine yön verecek liderin yaşının her dönemde aşağıya inmesi gerektiğine inanıyorum.
Tecrübeyi göz ardı etmiyorum tabi ki; tecrübelerin paylaşılabilmesi için illaki tepede olmak gerekmez. Gençlik enerjisi ve heyecanının her zaman tecrübeli bir akla ihtiyaç duyacağına inanıyorum. Ama sadece tecrübenin liderlik ettiği bir kurum veya kuruluşta enerji ve heyecanın olmayacağını düşünüyorum.
Sonuçta tecrübe zaman içinde insanı konfor alanına hapis eder, kaybedeceklerin artar ve sonunda her yenilikçi fikre karşı nedenler yaratırsın, sahip olunan yetki ile de bu düşüncelerin önünü kesersin hatta yasaklarsın. Denenmesi için fırsat verdiğinde de başarısız olsun diye engeller yaratırsın.
***
Bunları yazarken aklıma “İstanbul Kanatlarım Altında” filmi geldi; Aslında buna benzer bir durumu ne de güzel anlatıyordu. Filmden aklımda kalan en güzel replik ise rahmetli Savaş Ay’ın sesinden Sabahattin Eyüpoğlu çevirisi Ömer Hayyam dörtlüğü:
Öldük dünyayı ardımızda bırakıp gittik
Binlerce incimiz vardı işlenmedik
Sersemliği yüzünden bilgisizlerin
Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik..
Renk renk düşünceler biz beğensek de beğenmesek de söylenecek ve bizler buna yol açmazsak, bilgi ve enerjileriyle gençler yollarını açacaklar.
***
Ne kadar sürç’ü lisan ettikse affola, bir sonraki yazıda görüşmek üzere
Eyvallah…
Halan Cengiz
Posted at 23:44h, 03 EkimGüzel Anılcım….
En kısa samanda bir öğle yemeğinde görüşlerim üzerinden tartışırız. Davet edeceğim. Selamlar
Ayhan Şimsek Pargan
Posted at 10:39h, 12 EkimKeyifli bir yazı olmuş, Kaleminize, yüreģinize sağlık.