25 Tem Umut ile Ümit
Aynı köyde büyüyen iki sevdalı idi Umut ile Ümit. Adları her zaman beraber anılırdı, ayrılmazdı. Karışırdı bile bazen isimleri. Köyde aşkları dillere destandı. Ama köye ulaşmak zor idi ki köylüler dışında bu hikayeyi kimse bilemiyordu.Bir gün karın yolları kapattığı mevsimde, bir adam çıkageldi. Herkes nasıl o yolları aştığını sormadan edemedi. Köy kahvesinde sobanın yanında misafir ettiler. Adını sordular, nereden geldiğini nereye gittiğini sordular, ağzında sadece “A” çıktı. Adam ısındıktan sonra kendine geldi ve sıcak bir ıhlamur eşliğinde konuşmaya başladı ve susmadı. Susmamasından kimse rahatsız değildi, çünkü adam o kadar güzel konuşuyor, o kadar güzel dokunuyordu ki herkesin içine, artık köyün en büyük eğlencesi idi, akşamları sobanın yanında adamın anlattıklarını dinleyerek hayaller kurmak.Adını bir daha sormadılar, ona A. dediler. Nereden geldiğini öğrenemediler, ama çok okumuş ve okumaktan üşütmüş olduğunu düşündüler. Sorun da etmediler. Çünkü çok güzel hikayeler anlatıyordu. Nereye gittiğini sorduklarında ise aldıkları cevaptan şaşırdılar, “insan hiç kendine gider miymiş” yahu.A. anlattı onlar dinledi, tanrının bu mevsimde unuttuğu bu köyde bir nimetti onun anlattıkları. Günler böyle geçerken, A. birden sordu, yok mu sizin bana anlatacak bir hikayeniz diye. Muhtar hemen atladı. Bizim köyde bir çift vardır, böyle bir aşk hikayesi duymamışsındır. Adları bile birdir: Umut ile Ümit.A. Birden köpürdü; “Umut ile ümit bir midir ya! Siz ne söylediğinizi kulağınız duyar mı?” diye.
Birden bir alarm çalmaya başladı. Ve uyandım. Sabah 6 olmuş, kalkıp işe gitmem gerek. Garip bir rüyaydı ama aklıma takılan bir soru yine su yüzüne çıkmıştı. Umut ile Ümit bir midir, eşanlamlı mıdır?
Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Neden böyle düşünmediğimi sizinle paylaşmak istedim. Amacım sizi ikna etmek değil, sadece bir soru işareti, bir acaba yerleştirmek kafanıza.
Bu soru ilk aklıma düştüğünde önce benden yaşça ve tecrübece büyük bilge bir büyüğüme sordum. İkisi de aynı dedi, biri Arapça diğeri Türkçe kökenli sadece. Ama ikna olmamıştım. Bu sefer sözlüğe baktım. Orada da okuduklarım çok farklı değildi.
Yine tatmin olmadım. Sözlük anlamları aynı olsa da bana hissettirdikleri farklıydı. Ümit ederken hep başkasına bir bağımlılık vardı sanki. Nietzche’nin sözü de bunu doğrular gibiydi:
Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır.
Ümit edilgendi, ümit camsız bir kapıydı bence. Çalmasını beklediğin ama çalacak biri var mı diye göremediğin.
Oysa Umut öyle değildir. Umut içinden gelen bir şeydi. İnsan kendinden umut ederdi.
Etkendi umut.
Bir pencereydi, istersen açıp çağırabileceğin ve ulaşabileceğin. İnsan umut ettikçe hayal kurardı ve hayal kurdukça yaşayabilirdi. Pandora’nın kutusu açılıp tüm kötülükler dünyaya saçıldığında kutunun içinde kalan şeydi umut.
Ben bu yüzden umudu her zaman ümide tercih ettim. Bu yüzden ikisinin aynı anlama geldiğini kabul etmedim.
Ne kadar sürç’ü lisan ettikse affola, bir sonraki yazıda görüşmek üzere
Eyvallah…
Eyvallah…
No Comments