07 Haz Tüketirken Tükenmek
“Less is more” – “Az Çoktur” yani çok sade haliyle azın daha çok olduğunu savunan kavram. Bundan 2 yıl önce yurtdışında katıldığım toplantıda yeni CEO’muz sunumunda duymuştum bu mottoyu. Yıllardır bu mottoya farklı şekillerde temas etmişim. Ama anlamdırmam için zaman gerekliymiş. Uygulayabilmek için ise hala gidecek yolum var.
“Less is more” Llyod Alter’ın bir zamanlar Planet Green’e, Alman Mimar Ludwig Mies van der Rohe’nin eserlerini tanımlamak için kullandığı tabirdir. Bu mimari yaklaşım yıllar içinde bir yaşam felsefesine dönüştü: Minimalizm.
Uzun zamandır bana mutluluk veren şeyleri sorgularım. Maalesef yaşadığımız çağda mutluluğu yeni şeyler satınalmayla ilişkilendirme üzerine bir moda var hayatımızda bizleri baskı altında tutan. Hepimizin mutluluğu satın alarak bulacağına inandığı bir şeyler var. Sürekli bağlantıda olmamız sayesinde alışveriş merkezlerinizi yanımızda taşıyoruz ve sosyal medya mecraları satın almamız için bizlere sürekli yeni şeyler pompalıyor. Bunları alarak kısa bir mutluluğa kavuşuyoruz. Sonra sahip olma eyleminin etkisi geçtiğinde ise tekrar aynı arayış baştan başlıyor. Daha da kötüsü o aldığımız şeylerin oluşturduğu “çöplüklerimiz” ayrı bir yük. Ben bunları yaşıyorum zaman zaman.
Annemin Plaklarının bir tefrikasında Pepe’yi dinlemiştim. Pepe’de kim diyeceksiniz Urugay’ın eski Devlet Başkanı Jose Mujica: Saraysız Başkan. Modern hayatın tüketmek üzerine kurulduğunu ve tüketirken aslında paramızı harcamadığımızı , o parayı kazanmak için zamanı yani yaşamımız harcadığımızı söylemişti.
Yeni çıkan kitaplara bakarken rastlantı sonucu Maria Kondo’nun kitapları ile tanışmıştım: Sabun köpüğü gibi gözüken ama arka planda çok derin anlamlar içeren “Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle, Topla, Rahatla” ve “Hayattan Keyif Almak İçin: At, Kurtul, Ferahla” kitapları. Gardrop düzenleme sanatı üzerine olan bu kitaplar, arka planda ciddi bir felsefe içeriyordu.
Bütün bunların arasında bir de Netflix’de bir belgesele denk geldim: Minimalism. Belgesel hakkında çok fazla bilgi (spoiler) vermeyeceğim. İzleyin bence. En son olarak da aklıma “Fight Club” filminin “Sahip olduklarınız size sahip olur” efsane repliği takıldı.
2000 yılların modasıydı Yalın Üretim. O dönemde çeşit çeşit danışman türemişti: yalın araçları üzerine kitap okuyup, patronları rasyonal olmayan sayılarla kandıran danışman ordusu. Hiç unutmam bir tanesi ile bir tartışamam da olmuştu: elindeki modeli hiçbir israf analizi yapmadan bize uygulamaya çalıştığında ona karşı çıktığım için. Bu tür insanlar, moda olan trendlerin gerçek amaçlarını anlamadan tüm araçları çok güzel süsleyip patronlara satıyorlardı ve bizler, maalesef daha sonra, sahada bu gerçekçi olmayan uygulama planları yüzünden yargılanıyorduk. Hiç unutmam bir proje sunumunda Dilbert’in karikatürünü paylaşmıştım.
Anlamamızlıktan geldi herkes ama ben çok keyif almıştım. Bu dönemde Yalın Üretim konusunda çok şey öğrendiğim danışmanları bu ordudan ayrı tutuyor ve hepsine teşekkür ediyorum bana kattıkları için.
Ford İnonü fabrikasında o zamanın Genel Müdürü Mahmut Bey bir sunum yapmıştı. Klasik Yalın Düşünce – Yalın Üretim sunumlarının aksine çok farklıydı. Her “Yalın” sunumunda olduğu gibi Toyota Tarihi, Taichi Ohno ya da 7 Büyük İsraf ile başlamamıştı:
- Doğada hiçbir canlı fazlasını tüketmiyor: Zevk için avlanan bir hayvan göremezsiniz.
- Doğal ortamda insan fazlasını tüketmiyor: Kızılderili öldürdüğü bufalodan özür diler ve fazlasını tüketmez.
- Ne bir eksik
Ne bir fazla
Hepsini tamam söyledim.
Aşık Veysel- Kendini ifade edemeyenler uzun anlatım yolunu tercih ederler.
Mevlana- Avucu ile su içen çocuğu gören Diojen maşrapasını atar.
- Akıl, karatahta ve Tebeşir : Başarı kullandığınız enstrümanda değil, yaklaşımdadır.
Albert Einstein- Üretmeden tüketen toplumlar üreten toplumlara mahkum olurlar.
Mustafa Kemal Atatürk
Hafta sonu tüm bu biriktirdiklerimi düşündüm ve aklıma Cemil Meriç’in o sözü düştü:
İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.
Zaman zaman bu tüketim çılgınlığı hastalığına yakalanıp, anlamsız birçoğu elektronik gereksiz harcamalarım oluyor. Tabi ki hevesim geçince, bu aldıklarım evin bir yerlerinde, onlar için alınan IKEA kutularında saklanıyor. Hani derler ya “Erkeklerin hiçbir zaman kullanmadığı ama bir gün ihtiyacı olabileceğini düşündüğü kablo kutusu vardır” , o erkeklerden biriyim. Nokia 3210 şarj aleti bile var o kablo kutumda.
Uzun zamandır kendime bir yol buldum; bir şey alacağım zaman araştırma süremi uzatıyorum. Uzattıkça da gerçekten ihtiyacım olup olmadığını ve hayatıma ne katacağını sorguluyorum. Yolda olmak, varmaktan daha zevkli oluyor çoğu zaman. Artık tüketmeyeceğim demiyorum, tüketimim hayatıma değer katmalı. Tüketirken tükenmemeye çalışıyorum. Bakalım kahramanımızı bu yolda ne maceralar bekliyor.
Ne kadar sürç-ü lisan ettikse af fola, haftaya görüşmek üzere, Eyvallah…
Bu hafta için kitap ve film önerilerim ise;
Japon toplama ve düzenleme sanatı üzerine Marie Kondo’nun “Derle, Toparla, Rahatla” kitabı, basit bir gardrop toparlama kitabının ötesinde.
Okuması kolay ama uygulaması zor. Çünkü vazgeçmek zordur.
TRT-2 de rastlantı sonucu denk geldik bu filme. Bu aralar TRT-2 Sinefiller için müthiş bir kanal; çok güzel filmler yayınlıyorlar. YAR1M (Half) Çağıl Nurhak Aydoğdu’nun 2016 yılı filmi. Beni çok etkiledi. Son sahnesinde çaresizlik çok güzel anlatılmış.
No Comments