25 May Bilgiye Uyanmak, Veride Kaybolmak
Anlam, Verinin Sustuğu Yerde Başlar…
Cuma günü, öğleden sonra dördü biraz geçe Ankara’dan İzmir’e doğru yola koyulmuştum.
Radyonun frekansını değiştirirken, zihnimde yankılanan son dört günün gürültüsünü bastırmaya çalışıyordum. Ankara, üzerimde kalın bir anlam tabakası bırakmıştı — ne tam soğuyan ne de hala yanan bir iz gibi. Hâlâ başlanıp bitirilmeyen yazım dolaşıyordu zihnimin derinliklerinde.
Zihnimin kıyısında ise, yeni işimin getirdiği belirsizlikler ve fırsatlar birbirine karışıyor, kafamın içinde trafik levhalarına benzeyen fikirler belirip kayboluyordu. Tam o anda, yolun kenarında beliren bir tabela gibi uyarıldım:
“Radar”
Uyarılmıştım. Artık yol boyunca yeni alınan yapay zekâ destekli radarlarla çok karşılaşacaktım. Uyanık kalmalıydım.
İzmir’e kadar uzanan bu asfalt metaforunda bana eşlik edecek bir ses lazımdı. Favori podcast listemde gezinirken, Meksika Açmazı‘nın son bölümü sona erdi ve Haddini Aşan Yaşam Rehberi otomatik olarak çalmaya başladı. Aybars yüzünden dün akşamdan beri alkolümde hâlâ kan dolaşıyordu.
Dinlemeye başladım. Sonuçta büyüyünce Serdar Kuzuloğlu olmak isteyen biri, bu çağrıya kulak tıkayamazdı.
Ama sonra düşündüm:
Ben hiçbir zaman Serdar Kuzuloğlu olamayacağım. Çünkü hiç büyümeyecektim.
Veri, Bilgi ve Bilgeliğin Kayıp Haritası
Bu düşünce, bunca veri bombardımanı altında zihnimde yeni bağlantılar kurmaya başladı. Podcast bölümü, yalnızca “bilgi”nin değil, “bilgisizlik”in de bir yolculuk olduğuna işaret ediyordu.
Bilginin salt toplanan verilerden ibaret olmadığını, bazen neyi bilmediğimizi bilmenin daha büyük bir erdem olduğunu hatırlattı bana. Serdar Kuzuloğlu’nun sesinden dökülen kelimeler, veriyle boğulan çağımızda bir nehir gibi aktı kulağıma:
“Bilgi, işlenmiş veridir.”
Veri, sadece ölçülmüş, sayılmış, bir yerlere kaydedilmiş çıplak gerçekliktir. 50 yaşında olmak bir veridir mesela. Ama 50 yaşında olmanın ne demek olduğunu, o yaşta bir insanın neler hissettiğini bilmek — işte o bilgiye açılan kapıdır.
Veri soğuktur. Bilgi, ona anlam yüklediğimizde doğar. Tıpkı bir kelimenin tek başına hiçbir şey ifade etmemesi gibi… bağlamına oturmadıkça, bir cümleye, bir duyguya dönüşmedikçe…
Ayna Adam’dan Yansıyanlar
Podcast boyunca anlatılan her örnek, içimdeki Ayna Adam’ı uyandırdı.
— Biliyor musun, dedi, artık her şey sayıya dökülebilir ama hiçbir şey anlatılamaz hale geliyor. Sayısallaştırmak insanı somutlaştırmaz, sadece soyut bir dünyaya hapseder.
Böyle dedi. Sonra sustu.
Ve ben düşündüm:
Sonsuz veri denizinde kulaç atıyoruz ama ne tarafa gittiğimizi bilmiyoruz. Bilgi pusuladır. Ama pusulanın gösterdiği yönü okuyabilecek bir bilinç gerekir. O bilinç, işte orada, insanın en kırılgan ama en güçlü yerinde saklıdır.
Veri, gözlerimizle gördüğümüzdür.
Bilgi, gözlerimizi kapattığımızda hâlâ görebildiğimiz…
T.S. Eliot ve Yunus’un Aynasında
Arabanın içi düşüncelerle dolarken, yol kenarında ardı ardına dizilmiş tabelalar bana bir distopyayı hatırlatıyordu. 1984’teki tele-ekranların gözleyici soğukluğunda, Cesur Yeni Dünya’nın yapay huzuruyla karışık dozunda…
“Where is the wisdom we have lost in knowledge?
Where is the knowledge we have lost in information?” — T.S. Eliot, The Rock
Eliot, bu iki cümlede sadece bir çağın değil, bir zihnin de kayboluşunu anlatır. Enformasyonun içinde boğulurken bilgiyi; bilginin içinde çırpınırken bilgeliği yitirdik. Modernlik, hızı artırdı ama derinliği azalttı. Her şeyi öğrendik, ama kendimizi unuttuk.
Ve sonra bir ses daha geldi, Anadolu’nun iç sesi:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.” — Yunus Emre
Batı’nın bilgiyle yitirdiği bilgelik, Doğu’nun içe bakışında yeniden belirir. Bilgi artık dışsal bir güç değil, içsel bir aynadır. Ve o aynada yüzümüze bakmak, işte gerçek ilimdir.
Yola Devam
Bir zamanlar düş kuranların kaleme aldığı distopyalar, bugünün soğuk ekranlarında kendine yeni bir hayat bulmuştu. Ve ben, o ekranların dışında bir yer arıyordum. Dışında kalabildiğim bir hakikat. Bir nehir gibi akmalıydı, durmadan ama kendi yatağında.
Bilgiye ulaşmak cesaret ister; çünkü her bilgi biraz da kendini bilmektir.
Yolun sonuna yaklaşırken, Gökyüzü artık tamamen kararmış, sanki yeryüzüne bir bilinmezlik perdesi inmişti. Işık değil, anlam çekilmişti gökyüzünden. Güneşin batışıyla değil, bilgeliğin içine çekilmesiyle karanlık oluyordu artık.
Bir tabela beliriverdi: “İzmir”
Sanki bir Borges öyküsünden fırlamıştı bu an. Zaman kıvrılmış, anlam bir parantez içinde tutulmuştu. Veri hâlâ akıyor, ama bilgi artık göz kapaklarımın ardında şekil alıyordu. Yol bitmiyordu, sadece anlam değiştiriyordu.
Ayna Adam camdan başını çekip son kez konuştu:
“Uyumayanlar için gece başlamaz.”
Ve ben, radyoyu kapatıp kendi iç sesimi açtım.
Yol devam etti.
Son Söz:
“Anlam, verinin sustuğu yerde başlar.”
### Dipnotlar:
- 🎧 Podcast: Serdar Kuzuloğlu’nun bu yazıya ilham veren bölümü — Haddini Aşan Yaşam Rehberi Bölüm 72: Bilgi(sizlik) Çağı
- ✍️ Geçmişten Bir Yansıma: Serdar Kuzuloğlu olma hayalimin kaleme döküldüğü yazı — Büyüyünce Serdar Kuzuloğlu Olacağım
- 📚 Distopyalara Dair: Daha önce ütopya-distopya ikileminde düşünürken yazdığım deneme — https://anilsakrak.com/distopya/