Dönüm Noktaları - Anıl Şakrak
16680
post-template-default,single,single-post,postid-16680,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

14 Kas Dönüm Noktaları

Hayatımda, tıpkı herkes gibi birçok dönüm noktası oldu, olmaya da devam edeceğini biliyorum.

“Ah Keşkelerim” her zaman oldu elbette, ama yaşadıklarımdan hep zevk aldım.

Bu aralar paralel ve holografik evren üzerine okumalarım ve dinlemelerim oldu. Sanırım bundan olacak, yine bir gün işe giderken aklıma bir soru takıldı.

Beni ben yapan dönüm noktaları ne idi ve seçimlerim farklı olsaydı nasıl olurdu?

Mühendis beynim hemen çalışmaya başladı ; gelecekte bunlardan birer hikaye çıkarabilirim umuduyla, bir akış şeması oluşturmaya başladım bile.

Herkes gibi seçimlerimden pişmanlıklarım oldu ama onlarla barışmayı da yıllar içinde öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum. Ama paralel hayatlarım üzerine düşünmek, bunlar üzerine hayal kurmak keyifli bir şey.

Tavsiye ederim.

Yazıyı düşlerken aklıma birçok film ve dizi geldi; Rastlantının Böylesi (Sliding Doors), Kelebek Etkisi (Butterfly Effect), Aile Babası (Family Man), Fringe, Dark ve tabi ki Geleceğe Dönüş Serisi gibi.

***

Annemin fransızca öğrenme konusunda gerçekleşememiş bir hayali olmasaydı, tıpkı her Kuşadalı gibi Türk Kolejinde yatılı bir öğrenci olacaktım. Annemin bu özlemi, eğitim hayatımın temelini oluşturdu. Paralel dünyamda akademik başarım konusunda bir yorum yapamam ama yurt ortamıyla daha erken tanışmam ve ilkokul arkadaş çevremi değiştirememem farklı bir ben yaratacaktı. Buna eminim.

Lise 1 yazında, arkadaşım Tolga’nın Odtü Fizikten arkadaşları ile tanışmasam ve Erdal İnönü akademisyenlikten politikaya geçmeseydi, belki de sayısalcı olmaz ve o zamanın en popüler bölümü olan işletme okumayı seçebilirdim. Belki şu an bir plaza insanı olarak her gün takım elbise giyerek çalışabilirdim. Bu paralel evrendeki Anıl’ı düşünmek hiç hoşuma gitmedi.

Lise 2 de, voleybolda en forma olduğum dönemde, salakça bir nedenle Türkiye Finallerine gidememiştim. Öğrenci sayısının az olduğu, herkesin birbirini tanıdığı bir okulda, futbol yasağına rağmen futbol oynarken müdür bizi gördü diye kaçtık. Tuvaletten bir kapısından girip öteki kapısında sınıfa kaçmaktı amacımız. Tuvaletin ortasında anlamsız bir sıçrama isteği geldi. Taş gibi bir kafam varmış, o gün öğrendim.
O güne kadar yönetimden saklamayı becerdiğim dalgalı uzun saçlarımı sıyrılan kafa derimi dikebilmek için kazıdılar. Daha sonra saçlarım zaman içerisinde dökülmeye başladı. Paralel evrende Türkiye kupasına gidebilirdim, okulumuza bir kupa getirebilirdik ve belki de hala babam gibi saçlarım olabilirdi.

Lise yıllarında Odtü’ye gezmeye gidip ben bu okulda okuyacağım diye bir takıntı yapmasaydım, İstanbul seçeneklerini de yazabilirdim. Belki de ilk sene kazanamayıp boşa bir yıl geçirmezdim. Odtü’de okuduğum için hiç pişman olmadım. Ama İstanbul’da yaşamak fikrine hep uzak kaldım. Bu uzaklık mesleki açıdan farklı pencereler açabilirdi bana ama olmadı. Artık “başka sefere” demekten başka bir çare yok.

Üniversiteyi kazanamadım sene, çalıştığım dükkanda otururken ilkokul arkadaşımın akşam dışarı çıkıyoruz kafa dağıtırsın teklifini kabul etmeseydim eğer dershanenin bursluluk sınavından haberim olmayacak ve üzerime yapışan o başarısızlık elbisesini atmayacaktım. İkinci sene hangi okul ve bölüm olursa olsun diyecektim belki de.

Üniversite-1 yazında tatil için bir yere gitmekle kalmak arasında bir tercih yaptım. Kalmayı seçtim. Gitseydim nasıl olurdu hep hayalini kurarım.

Okul çıkışı o yolu seçmeseydim veya durmasaydım eğer hayatım daha farklı olabilirdi. Hayatımda önemli bir dönüm noktasıydı. Yaşanan her şeye rağmen iyi ki olmuş dediğim yanları var. Paralel Evrenini düşünmek istemem.

Geçmişte bir gün yol ayrımında Anadolu caddesi yerine Çevre yolunu seçseydim o trafik kazasına karışmayacaktım. Kazadan bir fiziki ve hukuki bir zararla çıkmadım. Ama o gün yine hayatımda önemli bir dönüm noktası gerçekleşti.

O bilgisayar tuş kombinasyonuna kazara bulmasa, beni aramak aklına gelmese şu an farklı bir Anıl olacaktım.

Liste aslında çok uzun ama paylaşabildiklerim bunlarla sınırlı.

***

Dire Straits’in neredeyse tüm şarkılarını severim, kendi paramla aldığım ilk cd onların albümüdür. Bu yazı oluşurken “Brothers in Arms” şarkısına takıldım bir anda;

Çok fazla farklı dünya var
Çok fazla farklı güneş
Ama bizim tek bir dünyamız var
Ve başka olanlarda yaşadık

Peki gerçekten başka olanlarda mı yaşıyoruz diye sormak geliyor içimden. Aslında özgür irademle seçimler yaptım her bir dönüm noktasında ve diğer yolu seçen benle o gün vedalaştım. Seçme özgürlüğün farkındayım hatta insanın en önemli özelliğinin bu olduğunu düşünüyorum.
Sartre özgürlükle başa çıkmanın zor olduğunu ve insanların çoğunlukla özgür olduğu fikrinden kaçındığını söyler. Hatta özgür değilmiş gibi düşünmeyi ve davranmayı seçtiğinin altını çizer.

Yukarıdaki her bir dönüm noktası aslında birer seçimdi benim için, ve her seçilmeyen ise bir vazgeçiş, kaybedişti. Kayıpların sorumluğunu almak acı vericidir. Sartre, özgür olduğumuzu reddetmemizi veya seçim şansımız olduğunu kabul etmemizi “Kötü İnanç” olarak adlandırır.

Ben hala özgür olduğumuza inanlardanım.

Ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben hep az kullanılanı seçtim. Bu hayatımdaki tüm farkı yarattı.

Robert Frost’un “The road not taken” şiiri her zaman kılavuzum oldu hayatta. Yazı için gezinirken internetin derinliklerinde benim için önemli bir bilgi ile karşılaştım. Mr. Keating öğrencilerini bu şiiri okumuş. Kaç kere seyretmiş olsam da her zaman beni yeniden etkiliyecek bir şeyler buluyorum hala Ölü Ozanlar Derneğinde.

Ben başta dediğim gibi seçimlerimden ve sonuçlarından dolayı mutsuz değilim. Daha mutlu olabilir miydim bilmiyorum. Bazen bunlar üzerine gündüz düşleri kurmak ise beni besliyor sadece.

***

Son olarak;

Kapak fotoğrafı, Akbük’de iskele üstünde, keyifli bir bisiklet turu ve deniz sefası sonrası yazımı tamamlarken haberim olmadan çekildi. Başka bir dönüm noktamın sonucunda oradaydım. Bundan yaklaşık 6 sene önce sektör değişikliği sonrası hayatıma hem iş hem de hobi olarak bisiklet girdi. Mutlu olduğum kadar mutsuz olduğum anlarda var. Alt toplam da mutluyum.

Bakalım ilerleyen bölümlerde kahramanımızı ne maceralar bekliyor?

***

Ne kadar sürç’ü lisan ettikse affola, bir sonraki yazıda görüşmek üzere
Eyvallah…

 

3 Comments
  • Hakan Cengiz
    Posted at 00:04h, 16 Kasım Yanıtla

    Anılcım aynı düşünceleri yaşadığım anlar çoktur. Detayları çok güzel ifade etmişsin… Ancak yine de Manisa ekibini bir öğle yemeğinde toplayalım ve yazının detaylarını orada tartışalım….selamlar

  • Soner Aslan
    Posted at 12:52h, 17 Kasım Yanıtla

    Orman güzel, karanlık ve derin
    Fakat sözüm var tutulacak ötelerin
    Gidilecek yollar var nice, uyumadan önce
    Gidilecek yollar var nice, uyumadan önce.

    Şiir çeviri için tehlikeli bir alan ama konu Frost’un evrensel tarzı olunca bu tehlike ortadan kalkıyor. Çok sevdiğim bir şiiri hatırlattınız. Teşekkür ederim.

  • Enis Çönkü
    Posted at 07:58h, 23 Kasım Yanıtla

    Evet ya çok haklı…. Dedirten bir yazı olmuş. Şu an Alman konsolosluğu nun önünde vizenin akıbetini öğrenmek için bekliyorum. Zamanında çıksa idi şu an göklerde olacaktım….😉

Post A Comment