Değerler - Anıl Şakrak
16616
post-template-default,single,single-post,postid-16616,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

04 Tem Değerler

Sizi siz yapan değerler ne diye bir soruyla karşılaşmıştım bir toplantı sırasında. Tam düşünmeye başlayacağım sırada, soruyu soran düşünmeden cevap vermemi salık verdi. Oysa daha o telkini duymadan arka planda işlemci çalışmaya başlamıştı bile ve kendimi üç şeyle ifade edebilmek için onlarca değer diye adlandırabileceğim şeyi aklımda sıralamaya başlamıştım bile . Sorunun ardından gelen istek beni durdurdu. Soluk aldım ve aklıma gelen ilk üç şeyi düşünmeden dile getirdim: Adalet, Merak ve Hayalperest.

Karşımdan bir yorum almadım, almayı da beklemiyordum. Ana konumuza döndük. Ama ben bu üç kelimeyi defterime not aldım, daire içine aldım ve kırmızı renkli kalemle “Üzerine Düşün” yazdım. Sonrasında ise kuluçkaya yattım. Çok emindim, o anda yaşadığım deneyim bir anda yine aklıma düşecek, düşünmeye, içimde hesaplaşmaya ve yazmaya başlayacaktım. Ve de öyle oldu. Sabah işe gelirken dinlediğim bir şarkı çağrışım yaptı ve yol boyunca üzerine düşündüm.

İnsanın kendini üç kelime ile ifade etmesi zor ama asıl zor olan bu seçtiği kelimelerin yaşamına ilişkilendirmesi ve sonrasında bunların doğru kelimeleri olduğuna ikna etmesi. Bu tür sorulara çoğunluğun verdiği cevaplar genelde “Dürüst, çalışkan, merhametli” gibi genel geçer kavramlar oluyor. Ben de düşünürken bunlar içinden bir seçim yapacaktım eğer soru sonrasındaki telkini almasaydım.

***

Adalet, adil olmak; ağzımdan çıkan ilk kelimeydi. Hayatımda herkese adil davranmaya çalışıyorum. Adalet hiçbir zaman eşitlik olmadı benim için. İşim gereği herkesi mutlu etmek gibi bir şansım yok: yöneticilik yapıyorum ve kararlarımı her zaman analitik analizlere dayandırmak zorundayım.

Steve Job’un çok sevdiğim bir sözü var:

Herkesi mutlu etmek istiyorsanız yönetici olmayın, dondurma satın.

Ama her zaman içimdeki sese soruyorum adil olabildim mi diye. Hayat adil değil ki diyeceksiniz biliyorum. Kendinize karşı dürüst olabilmeniz için içinizdeki sesle barışık olmalısınız yani vicdanızla. Vicdan için Fransızlar tanrının içinizdeki sesi derler. Doğuştan içimize yerleştirilen, karar ve hareketlerimiz ile geliştirdiğimiz veya köreltip öldürdüğümüz ses. Kuran-ı Kerim’de de bununla ilgili bir ayet var çok sevdiğim:

Şems Suresi

İnsan Benliği ve onun yaratılış amacına uygun biçimlenişi şahit olsun
Ve nihayet insanın benliğine iyiyi ve kötüyü tanıyıp sorumsuz ve sorumlu davranma yeteneğini yerleştiren şahit olsun ki
Kim kendini geliştirip arındırırsa o kesinlikle edebi mutluluğa ulaşacaktır.
Kim de kendini geliştirmeyip içindeki iyilik tohumunu çürütürse, o kesinlikle kaybedecektir.

Bazen aldığım kararlar kişilerin hayatlarını olumsuz yönde etkiliyor ama vicdanımla baş başa kaldığımda bu aldığım kararın daha önce aldığım kararlarla tutarlılığını sorguladığımda rahat uyuyabiliyorsam benden mutlusu ve huzurlusu yok. İyi bir yastık oluyor bu zamanlarda vicdanım. Hayatımın amacının vicdanımın ağırlık merkezini yukarılara taşımak olduğuna inanıyorum.

Adil olmak sadece aldığım kararların vicdanım da verdiği huzur değil, hak etmediğim hiçbir şeye sahip olmadım ve olmak istemiyorum. Ancak çalışır ve bunun için ter dökersem kazanımlarım benim için anlamlı oluyor. Günümüzde belki de çok demode bir beklenti bu. Ama ben böyle olmalı seçiyorum. Çakallığın kurnazlık ve zekanın önüne geçtiği bir dünyayı kabul etmiyorum. Tıpkı o duvar yazısında söylediği gibi:

Milyonlarca sinek bok yiyor diye ben bok yemem.

Bunları yazarken benim şiirim diye kabul ettiğim  Edip Cansever’in Umutsuzlar Parkı’dan birkaç mısrası geldi aklıma.

Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
O yapayalnız olmaktaki kendimi
Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
Sanki ben upuzun bir hikâye
En okunmadık yerlerimle
Yok artık sıkılıyorum.

***

“Merak etmeye devam et” yanlış hatırlamıyorsam National Geographic dergisinin sloganıydı. Merak etmek ve soru sormak sayesinde insan insan oldu. Bununla ilgili onlarca bilim adamının hayat hikayesi ve trajedisini okumuşsunuzdur. Beni ben yapan ve yapmaya devam eden şeydir merak. Sorular sorarım her an, cevaplarını bulamayacak olsam da.

Merak susuzluğunu deniz suyu ile gidermektir, susadıkça içersin ve içtikçe daha da susarsın.

Merak, Don Kişot gibi dogmaların ile savaşmaktır. Her mağlubiyet seni daha hırslandırır ve her galibiyet yeni bir cephe açar. İnsanın bitmeyecek savaşıdır bu.

Yenileceğini bile bile denemeye devam edersin tıpkı öleceğini bile bile yaşadığın gibi.  (Özdemir Asaf’a bir selam)

Merak etmek deliliğin başlangıcıdır. Hayatımızın birçok kolaylığı “delilerin” merakları yüzünden varlar.

***

Albert Einstein hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğunu söylemiş. Merak ve hayal etme bu nedenle birbirini tamamlayan kavramlardır. Hayal edersin, sonra hayalinin peşinde koşarken merak sana yol gösterir. Hayallerin gerçekleşmese bile merak seni geliştirir ve daha güzel hayallerin peşine koşarsın.

Hayatım boyunca hep hayaller kurdum, bazılarını gerçekleştirdim bazılarını ise artık gerçekleştiremem ama hayal etmek hep beni canlı tuttu bu sonunu bildiğimiz tiyatro sahnesinde oynarken. Araba kullanırken, bisiklete binerken, müzik dinlerken ya da uykuya dalmadan önce hep hayaller kurdum ve kurmaya devam ediyorum. Bunlar beni canlı tutuyor. Bunları yazarken aklıma düştü Orhan Veli’den Dalgacı Mahmut Şiiri,

İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem.

Kulağımda ise Ezginin Günlüğü’nden Ebruli’nin tınısı:

Uyanır gece yarısı
Yoktan sevda yaparım
Dilsizler bana danışır, kelebeklerin aklı benim
Sen unut geçmişini, ben aklımda tutarım
Gemilerle her gece ben çok uzaklardan dönerim
Çağırırlar küçük adımı, karafakiden ben akarım
Kalbim sevda kuyusu
Her gün yoldan çıkarım
Adamım, bu küçük işlere ben bakarım, yakarım
Benim adım Ebruli, biraz gerçek biraz rüya
Yalanımı sevsinler, aşksız dönmüyor dünya

***

İşte o gün bana sorulan soru ve verdiğim cevap ve sonrasında düşündüklerim bunlar. Ben kendi pusulamı ve kutup yıldızımı paylaştım sizlerle.

Dürüstüm demedim mesela o gün; dürüst olalım, hangimiz yalan söylemedik ki. Söylediğim her yalan vicdanımda bir iz bıraktı ve bırakmaya devam ediyor.

Çalışkanım da demedim, çünkü biliyorum:

Zor bir işi tembel birine verin, bir kolay yolunu bulur.

 

Peki sizi siz yapan 3 değer nedir?

***

Ne kadar sürç’ü lisan ettikse affola, bir sonraki yazıda görüşmek üzere
Eyvallah…

 

1Comment
  • Fabio Fantasia
    Posted at 22:56h, 04 Temmuz Yanıtla

    Ellerine sağlık kardesim yine cok guzel yazmişın.

Post A Comment