10 Haz İş İnsanları İçin Dilbert
Yanlış hatırlamıyorsam 2001 yılıydı; az adam ve bilgiyle harikalar yaratabilen bir ekibin parçasıydım. Hala parçası olduğum gurur duyduğum bir ekibin.
Aynı anda bir çok projeyi tamamlamaya çalışıyordum ve her birinin termin tarihlerine doğru yokuş aşağı freni patlamış bir kamyon gibi ilerliyordum.
Artık fazla mesai yapacak bir zamanda kalmamıştı, uykudan çalmak dışında.
Bu noktada direktörüme gidip bazı projelerin termin tarihlerinin ertelenmesi ya da ilave insan kaynağı eklememiz gerektiğini ifade ettim.
Elimde her türlü analiz ve argüman vardı. Çok hazırlamıştım kendimi; iki alternatiften biri olacaktı.
Ama bilin bakalım ne oldu?
Bana durum düzelinceye kadar her gün mesai bitiminde her proje için neler yapıldığını raporlamamı istedi.
Her ne kadar Dilbert ile tanışmam daha öncelere gelse de; bir anda bir Dilbert Karikatür’ü içerisinde rol alırken buldum kendimi.
Aynı şey Dilbert’ın da başından geçmiş ve yöneticisinden aynı şeyleri istemişti ve benimle aynı cevabı almıştı.
Ağlayacak halime güldüm ve de tüm ilave işlere ek, her gün normal mesai saatinin bitiminde “günlük proje güncelleme” dosyamı paylaşıp çalışmaya devam ediyordum.
Bu arada yöneticimi çok da gömmeyim; o rapor sayesinde bazı işleri daha kolay yapabileceğim yöntemini bulma şansı yakaladım. Hatta hala çok sıkışık dönemlerde bu veri toplama işini yapar ya da yapılmasını isterim.
Hala inanırım;
Zor işi tembel birine verin, nasılsa kolay bir yolunu bulur…
İlk tanışmamız 99 yılında mesleğe atıldığım yıllara denk gelir. O zamanlar Makina Mühendisleri Odası üyesi olmasam da Tofa-Arge’de her zaman odanın dergisini bulmak mümkündü. Internet kütüphanelerinin daha bu kadar yaygın olmadığı, her teknik döküman mücevher sayıldığı dönemlerden geçiyorduk. Hangi sayısı hatırlamıyorum ama son sayfalarda, sanırım mizah bölümünde, cümle içinde Dilbert’ın adı kullanılmıştı.
Dilbert bir çizgi roman değildir, iş hayatının belgeselidir.
Bu Dilbert’de ne diye araştırmış ve Radikal gazetesinde günlük Dilbert dozumu almaya başlamıştım. Ama Dilbert’in iş dünyasına geçmem biraz daha zaman aldı.
Yazıya başlarken başlık konusunda oldukça zorlandım, ama kütüphanem imdadıma yetişti. Ayn Rand’ın “İş Adamları için Felsefe” adlı kitabı takıldı gözüme.
Cinsiyetçi olmamak adına da ufak bir güncelleme: İş İnsanları için Dilbert
Bu başlık içime sindi.
***
Daha önce yazdığım “Genç bir mühendise öğütler” yazıma da bir ek gibi kabul edilebilir bu yazı.
Hala inanıyorum: Dilbert iş hayatının bir belgeselidir benim için.
Bu arada eğer Ayn Rand henüz okumadıysanız, ne kadar şanslısınız. Yanlış anlama olmasın size imreniyorum da ondan öyle dedim.
Önünüzde 3 ciltlik Atlas Vazgeçti ve Hayatın Kaynağı var .Meraklıysanız James Stewart’ın harika oyunculuğu ile Hayatın Kaynağının 1954 yapımı filmini de seyredebilirsiniz. Atlas Vazgeçti’nin de filmleri yapıldı. Tabiki amatör bir sinefil olarak seyrettim ama olmamış gibi geldi bana. Kitaptaki ruhu yansıtamamışlar.
***
Neyse Dilbert’ı bekletmeyelim.
Dilbert Scott Adams’ın 16 Nisan 1989’da yarattığı beyaz yakaların ofis yaşamını hicveden bir çizgi serisi. Ne ad vereceğimi bilemedim, 3 kutucuk içinde ofis hayatının belgeseli.
Scott Adams kübiklerde çalışmış bir telekominikasyon mühendisi, yaşadıklarından öğrendikleri var ve yeteneği var. Sivri saçlı patron, Wally, Alice, Dogbert, Catbert, Ratbert, Asok ve diğerleri: Dilbert’in çalışma arkadaşları, yaratılan her bir karakter, dönem dönem biziz ya da çalışma arkadaşlarımız. Yani öyle hep Dilbert olmak yok.
Anıl Bey, Dilbert’da EYT’den yayarlanmış mıdır sizce?
***
2001 yılında üniversiteden arkadaşım Hakan’ın Tofaş’a başlaması ile sınıf arkadaşlığı ofis arkadaşlığına dönüştü. Hakan’la beraber Dilbert dünyasının yaşamıma yansımalarına farkındalığım arttı. Onun tavsiyeleri ile ilk Dilbert kitabımı aldım: “Dilbert Principle”
Sonra hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmadı. O 3 kutuya sığan iş dünyası hicivlerini hep tecrübe ettim hatta tecrübe de ettirmiş olabilirim ama inkar ederim eğer iddia edilirse.
Size kitap tanımı yapmak gibi bir niyetim yok ama yaşadıklarımı paylaşacağım ve sizde bir heyecan yaratarak eğer okuduysanız benzer deneyimlerinizi duymak veya yaşadıklarınıza Dilbert çerçevesinden bakmanızı sağlamak, hiç okumadıysanız da bu tatlı laneti sizlere aktarmak arzusundayım. Bir tek ben gülmeyim yaşadığım traji-komik olaylara, sizde gülün isterim.
***
Ana sanayiden çıkıp yan sanayinin ezikliğinde, Kalite Sorumlusu olarak hayatımın ilk 16949 denetiminin kapanış toplantısına girdim. 4 gün nasıl geçti anlamadım.
Sadece “şemsiye açılmaz” diyordum kendime.
Kapanış toplantısının girişinde baş denetçi konuşmasını yapmaya başlamadan başından geçen en komik kapanış toplantısını anlattı, sanırım ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.
Yıllar önce gerçekleştirdiği bir denetimde, firmanın kalite müdürü kapanış toplantısına Dilbert’dan bir karikatürle başlamış.
Dogbert denetim sonucunu Genel Müdürler paylaşıyor;Hiç bir sisteminiz yok, proses ve talimatlarınız tanımlı değil.Ama denetimi geçtiniz çünkü çalışanlarınız profesyonel birer yalancı.
Haksız olup olmadığına herkes kendi karar verecektir.
Ama türü ne olursa olsun denetimler birer “iletişim becerisi” ve “taktik savaşı”dır.
Denetçi yaptığı denetimi değerli kılmak için uygunsuzluk bulmak ister, denetlenen de uygunsuzluk bulunmadan denetimi geçmeyi başarı sayar.
Çoğu zaman güçlü olunan alanlarda bilerek bırakılan uygunsuzluklar, daha riskli alanlardan gelebilecek uygunsuzlukların önüne geçer.
Ana Sanayi / Yan Sanayi fark etmez; “Değişiklik Yönetimi”nde mi uygunsuzluk yemek istersiniz , “Doküman ve Kontrolü”nde mi?
Bu arada denetim performansı değerlendirme konusunda Murat Işık’tan aldığım dersi hala unutmadım:
Denetçinin başarısı bulduğu uygunsuzluk sayısı ile değil bulduğu iyileştirme fırsatı ile ölçülür.
Murat Abi, eğer okuyorsan teşekkürler seni tanıdığım için.
***
Direktörlerin Japonya seyahati sonrası sabah toplantıları moda olmuştu. Önce üst yönetim ana binada toplanıyor ardından da her direktörü kendi ekibini topluyordu.
Ben de çalıştığım her şirkette, bu hizalanma-aynı yöne bakabilme toplantıları yapıyorum. Hiç de karşı değilim, ama kültürel farklar bu toplantılarım verimliliğini belirliyor, bunun da farkındayım.
Bir de her dönemin moda kelimelerini kullanma hastalığı da buna eşlik edince , aşırı basmakalıp dialoglar geçiyordu toplantılarda.
O dönemin moda kelimeleri : Sinerji, Proaktif, Takım Çalışması idi. Bu aralar sürdürülebilirlik, çeviklik çok moda oldu.
Anıl Bey, benim babamın sürdürülebilirliği var.
İç sesim, ortaklık yeteri kadar sulandı.
Sabah toplantısı öncesi bir Dilbert karikatürüne rastladım.
Wally toplantı girişinde herkese tombala (bingo) kağıtları dağıtıyordu ve sonra da kuralları açıklıyordu.
Eğer direktör aynı sıradaki kelimeleri bir cümle içerisinde kullanırsa tombala yapmış sayılacaktı.
Toplantıya girdik ve direktörümüz şuna benzer bir cümle kullandı (yıllar geçtiği için tam hatırlayamıyorum maalesef)
Daha fazla proaktif davranarak, takım çalışmamızı zenginleştirerek sinerji yaratmalıyız.
İçimde Bingo diye geçirirken, bu karikatürü bilen arkadaşlarla yanlışlıkla göz göze geldim. Gözlerimizi kaçırsak bile artık çok geçti; gözlerimden yaş geliyordu ve sonrasında alt dudağımda diş izi vardı.
Benzer bir anı da, Turgay Baba’nın sabah gönderdiği Temel’in “Yeniden Organize Olalım” fıkrası sonrası da yaşamıştım. Temel’in o fıkrasını bilmeyenler arattırsın internette. Bundan sonra biri onlara “yeniden organize olalım” dediklerinde artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Buna eminin.
***
Köln Ford Fabrikası : 6 Sigma Black Belt eğitimi kapanış toplantısında MasterBlack Belt’imiz ne düşündüğümüzü sormuştu. Tofaş’ta ilk girişte verilen “Problem Çözme Teknikleri” eğitim notlarının üzerinden geçilerek “Minitab” programını kullanmayı öğrendim. Bir de üniversite yıllarında gördüğüm “Hipotez Testleri”ni ilk defa (belki de son) kullanma şansım oldu dedim. Sonra da Dilbert’tan bir karikatür paylaştım.
Dogbert danışman rolünde Genel Müdüre “6 Sigma” Eğitimini satmak istiyor ve eğer bu sistemi uygulamazsanız batarsınız diye gözünü korkutuyor.
Genel Müdür’de tüm saflığı ile soruyor;
“Geçen yıllarda Toplam Kalite Yönetimini uygulamazsak da batarsınız dememiş miydin?” diyor.
Dogbert hemen cevabını veriyor;
“Ama bunun adı bambaşka.”
***
Bunlar gibi onlarca örnek gelip duruyor aklıma yazmaya devam ederken. Bir yerde durmak gerek, bende öyle yapıyorum.
Hangi pozisyon ve gelir seviyesinde olursanız olun, dünyada çok küçük bir “mutlu azınlıkta” değilseniz, çalışmak zorundasınız.
Her zaman söylediğim gibi
Çalışmak güzel bir şey olsaydı, zaten üzerine para vermezlerdi
Bari çalıştığınız sürede yaşadıklarınıza farklı bir açıdan bakmak isterseniz ve hala Dilbert’in dünyası ile tanışmadıysanız, bu köprüden önce son çıkış olabilir.
Zaten bir kere tadını aldınız mı, bırakamayacaksınız.
Daha önce de söylediğim gibi ; Tek sorun her seferinde esas karakter siz olmayabilirsiniz.
Telif hakkı konularında bir sorun olmaması için hiç bir karikatür ya da e-kitap bağlantısı paylaşımı yapmadım ama gerek wikipedia linkinden gerekse de googlelayarak herşeyi bulabilirsiniz.
Bulamazsanız bende hepsi var, beni nerede bulacağınızı biliyorsunuz…
Ne kadar sürç-ü lisan ettikse af fola,
Eyvallah…
Hasan Kemahlı
Posted at 16:20h, 10 HaziranOrganize olalım kötüymüş 🙂
anilsakrak
Posted at 07:49h, 12 Haziransanırım fıkrayı biliyoruz… 🙂
Uğur İpek
Posted at 19:12h, 10 HaziranDenetçinin başarısı bulduğu uygunsuzluk sayısı ile değil bulduğu iyileştirme fırsatı ile ölçülür.
Odamın duvarına asarım.bu sözü.