Yarın Cumhuriyet’i İlan Edeceğiz… - Anıl Şakrak
16808
post-template-default,single,single-post,postid-16808,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

29 Eki Yarın Cumhuriyet’i İlan Edeceğiz…

Bugün 29 Ekim 2023, Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında.

Dün akşam birçok arkadaşım gibi sosyal medya hesaplarımdan, tıpkı geçmiş yıllara benzer
“Yarın Cumhuriyeti İlan Edeceğiz” başlığı ile paylaşım yapmayı düşündüm.

Bir an kendimi 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya köşkünde o sofrada hayal ettim.
Mustafa Kemal masada ayağa kalkıp;
“Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediğinde gözlerine baktım.
Ağzında çıkan o cümle, o yüce kararın bir gece sofrada alınan bir karar değil, yıllarca ilmek ilmek örülen, her adımı planlanmış bir vizyonun, en büyük adımı olduğunu gördüm gözlerinde.

Oysa yıllarca bizler, en azından ben, hep bu cümlenin yüceliğine takılmış kalmıştım. Neden mi öyle dedim; hep bunu paylaşır dururdum da ondan.

Atam, kusura bakma seni her anladığımı düşündüğümde; bir anına, bir yazına denk geliyorum ve de yeniden hırslanıyorum seni daha, daha iyi anlamak için.

Kurtuluş savaşı Atatürk’ün askeri dehası ve Anadolu insanının fedakarlıkları ile kazanılmıştır ama Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonu ve başarısıdır.

En yakınındakiler bile onun, bu çağın ötesindeki vizyonuna sahip değillerdi.

Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’tür,
Atatürk, Türkiye Cumhuriyetidir
Nokta

 

Kimse yanlış anlamasın bir putlaştırma ve ilahlaştırma değil benimkisi.

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demiş bir lideri, onu okuyarak anlamaya çalışıyorsan nasıl putlaştırabilirsin ki.

Vizyon geleceğin tasarlanmış bir resmidir der Susan Clayton “Takımınızın Yeteneklerini Geliştirmede Yönetim” kitabında.

6 Temmuz 1918 tarihindeki hatıra defterine “benim elime büyük salahiyet ve kudret geçerse, ben toplumsal yapımızda arzu edilen inkılabı bir darbe ile tatbik edeceğimi zannederim” diye yazan,

İstanbul’un işgali günü İstanbul’da yaverine;
“Endişelenme Abbas, geldikleri gibi giderler” diyen,

Sakarya Meydan Muharebesi öncesi, orduyu denetleyip, karargâha dönüşünde, akşam sofrada kurmaylarına, Avustralya’dan getirilecek Merino koyunları ile ince elyafa sahip Anadolu’ya has yaratılacak Merinos koyunun sayesinde mensucat endüstrisini nasıl kuracaklarını ve dışa bağımlılığı nasıl azaltacaklarını anlatan,

Vizyonu olan bir liderdir.

“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”,
“En hakiki mürşit ilimdir.”,
“Ey Kahraman Türk Kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlarda üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”,
“Unutmayınız ki cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.”,
“Efendiler siz hayatınızda mebus olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat hiçbir zaman sanatkâr olamazsınız. Böyle olunca da sanatçı el öpmez, sanatçının eli öpülür.”

demiş bir lider çağının çok ötesinde bir liderdir.

Hiç kimseyi bu kutlu günde tarihle ve sayılarla sıkmak değil amacım, herkes cebindeki internetin nimetleri ile her şeye ulaşabiliyor. Atatürk’ün çağının çok ötesinde bir vizyon sahibi bir lider olduğuna dair onlarca kaynağa ulaşabilirsiniz.

Ne mutlu ki bize, böyle bir lidere sahip olabilmişiz.

Onun tasarladığı ve takım arkadaşları ile bizlere sağladığı konfor alanında onu eleştirmek terbiyesizliktir, hadsizliktir.
Yapmamız gereken tek şey onun yarattığı vizyonu daha ileri taşımak için çabalamaktır. Bu konuda çok da başarılı olduğumuzu düşünmüyorum.
Bir yanlış anlamaya yol açmak istemem; bugünün konfor alanında, o günün şartlarını yaşamadan, yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyebilme lüksüdür terbiyesizlik olarak atfettiğim.

“Cumhuriyeti biz kurduk, onu siz devam ettireceksiniz.” diyen bir lider var karşımızda.

Onu anlayabilmek konusunda da maalesef sınıfta kalmaktayız. 100. Yıla marşlar yazmak ya da güzel prodüksiyonlar ile reklam yapmak ile olmuyor bu işler. Politikaya girmek istemiyorum, siz boşlukları doldurursunuz.

Neden mi öyle dedim; 1 haftadır her kanalda bir şarkıcının 100. Yıl marşı veya büyük bir şirketin prodüksiyonuna denk geliyorum. Hepsi duygu dolu, insanın burnu sızlıyor ama sahte kalıyor en azından ben öyle hissediyorum.
Bir dip not; şu ana kadar dinlediğim en güzel 100. Yıl marşı; Norm Ender’in “Parla”. 10 numara 5 yıldız olmuş…

Bu hislerime en güzel tercüman ise, bu yazıyı yazmadan çok kısa bir süre önce seyrettiğim bir kısa-video oldu;

Sokak röportajında mikrofon uzatılan bir vatandaş nereden geldiniz soruna;
“Adanalıyık” cevabını veriyor.
“Sizi Adana’dan buraya hangi rüzgâr attı?” sorusuna da
“Ölümsüzlük nedir, kim ölümsüzdür, nasıl ölümsüz olunur bunu görmeye geldim kardeş” diye cevaplayarak Anıtkabir’i gösteriyor.

Bugün cumhuriyetimizin 100. Yılı;

Nice 100 yıllara.

Ama tekrar daha yüksek sesle ve gururla haykırıyorum ve haykırmaya devam edeceğim:

Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’tür,
Atatürk, Türkiye Cumhuriyetidir
Nokta

 

Bu yazının sürç-ü lisan olmaz.
Eyvallah

 

 

2 Comments
  • Hasan Kemahlı
    Posted at 14:48h, 29 Ekim Yanıtla

    ❤️❤️❤️

  • Enis Çönkü
    Posted at 18:52h, 29 Ekim Yanıtla

    Kalemine, emeğine, yüreğine sağlık…

Post A Comment