Arabadan inip bisiklete binmek - Anıl Şakrak
15582
post-template-default,single,single-post,postid-15582,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode-theme-ver-9.1.3,wpb-js-composer js-comp-ver-4.11.2.1,vc_responsive

05 Nis Arabadan inip bisiklete binmek

2015 yılının son ayında, on altı yıllık otomotiv sektöründen ayrılıp, benim için yabancı olan bisiklet sektörüne geçerken, biri çıkıp bunları yazacaksın ileride deseydi ona güler geçerdim herhalde. İyi bir iş teklifi almıştım; tecrübelerimi, kazanımlarımı kullanabilecek ayrıca daha önce hiç çalışma imkânım olmadığı alanlarda da tecrübe kazanacaktım. Hayatımda ilk defa, son kullanıcı dediğimiz asıl müşteriye dokunma fırsatım olacaktı. Sonuçta otomotivde çalışırken; ana sanayide zaten müşteriyi bilmezsiniz her ne kadar dolaylı olarak müşteri olsanız da, yan sanayide ise müşteriniz satınalma ve ürün geliştirme departmanlarıdır. Kalite sorunu yaşarsanız da Kalite bölümleri ile sıkı fıkı olursunuz. Aslında iş değiştirirken sadece bunları düşünüyordum.

Üniversitede bölüm seçimim biraz rastlantısal oldu. Odtü’de okumak istediğim konusunda hiç şüphem yoktu Lise 1’den itibaren. Ama bölüm konusu biraz muamma idi; mühendislik okuyacağım kesindi ama bölümünü popüler olanlardan seçtim: Elektrik-Elektronik, Endüstri ve Makina. İlk sene üç tercih yapıp kazanamayıp ikinci sene aynı tercihlerle şeytanın bacağını kırmıştım: Odtü Makina Mühendisliği. Soranlara mezun olunca makinist olacağım diyordum, terfi edince de Başmakinist.

Okumaya başlayınca birçok alanda çalışabileceğimin farkına vardım. Odtü’ye girme konusundaki kararlılığımdan, branşlaşma konusunda eser yoktu. Parlak bir öğrenci değildim. Nasıl olduğunu anlamadan Termo ve onun devamı derslerde çalışmadan başarılı olurken, mukavemet ve onun devamı derslerde ise kan ve gözyaşı döktüm. Dört yılın sonunda biraz ondan biraz bundan aldığım seçmeli dersler ile Makina Mühendisi oldum.

Odtülü olmanın ayrıcalığını yaşadım ve mezuniyet töreni sonrası Koç Grubu yetiştirme programı için Nakkaştepe’ye görüşmeye çağrıldım. Elime 3 zarf verildi: Tofaş, Ford ve Arçelik. Randevu al ve görüş onlarla dendi. Gittim görüştüm ve beklemeye başladım. Sonra 17 Ağustos oldu, beni kimse bu dönemde işe almaz deyip tam askerlik kararımı aldırırken, Tofaş “gel başla” dedi. Geldim ve o zaman yeni kurulan Ar-Ge departmanında başladım. Trajikomik olan Araç Dinamiği bölümünde görevlendirildim.
Bir kez daha Odtü’lü olmanın ayrıcalığını yaşadım: Direktörümüz Kamber, kasteri bilip bilmediğimi sorduğunda bunlar Saim Hocanın derslerinde anlattığı konular, bilmiyorum ama nereden öğreneceğimi biliyorum dedim. Bilgiye nereden ulaşabileceğimi vermişti okulum bana. Tofaş’ta Odtülü olmak bunun dışında da ayrıcalıktı çünkü neredeyse herkes Odtü’lü idi (o zamanlar tabi ki)

Analitik düşünme ve problem çözme tekniklerini DNA’mıza işlettiler diğer teknik konulara ek olarak. Soru sormayı ve sorgulamayı öğrendim. Sonra 5 yılın sonunda Tofaş’tan mezun oldum. Çünkü İzmir’e taşınacaktım. Hala Tofaş benim kıymetlimdir.

Manisa’da bir aile şirketinde çalışmaya başladım. Aile şirketlerine ön yargılı olanlarınız vardır; zordur ama bir o kadar da kolaydır. Orada her şeyi yaptım. Yanlışlarım da oldu doğrularım da. 7 yılın sonunda oradan da mezun oldum.

Odtü’de lisans, Tofaş’ta yüksek lisans ve Tirsan Kardan’da doktoramı yaptıktan sonra her mühendisin hayali olan bir “greenfield start-up” başına geçtim. Öğrendiklerimi uyguladım ve başarılı oldum. Ama kendimi tekrar etmeye başladığımı düşündüm. Böyle bir başlangıcı var işte “arabadan inip bisiklete binme” hikâyemin. Uzun bir giriş oldu ama otomotiv’in benim mesleki hayatımda ne demek olduğunu anlatmadan hikâyeyi geliştirmek olmazdı.

Aralık ayında iş başı tarihim bayi toplantısı ile çakıştığı için herkesle tanıştırıldım. Çok değişik bir deneyimdi benim için. Birbirlerini yıllardır tanıyan bir grubun içerisine katıldım. Hani kovboy filmlerinde şehre yeni şerif atanır ve herkes onu kuşkulu gözlerle süzer ya işte öyle bir durumdu.

Bisiklet hakkında hiçbir şey bilmiyordum (ve hala öğrenmeye devam ediyorum ve neyi nereden öğrenebileceğimi zaten bildiğimi ispat etmiştim kendime) Önce üretim nasıl yapılır onu öğrendim ve bir bisiklet topladım atölyede. Sonuçta bilmediğin bir işi yönetemezsin. Ben yıllardır ustalarımdan bunu öğrenmiş ve uygulamıştım. Sonra dipsiz internet kaynaklarına daldım. O zaman yine hatırladım biz araç dinamiğinde ilk önce “Bisiklet Modeli” ile hesaplar yapardık sonra “Four Wheel” modeline geçerdik.

[/vc_column][/vc_row]
Kişiye özel bisiklet yapanlara öykündüm, “bike fit”me uygun bisiklet kadrosu çizdim ve ürettim. Bayileri gezdim, bisiklet grupları ile kim olduğumu söylemeden sürüşlere katıldım. İlk başlarda amacım Pazar bilgisi toplamaktı ama zaman içerisinde bu sürüşlere katılmak oldu asıl ve tek amacım. Critical Mass’lar da “Arabadan İn, Bisiklete Bin” sloganları attım.

İş olarak başlayan bisikletli maceram bir süre sonra tutkuya dönüştü. Fabrikaya girdiğimde ya da işle ilgili bir toplantıda bisiklet benim için ürettiğimiz bir ürün ama bu tepe yönetici şapkamı çıkardığımda ise insanoğlunun keşfettiği en önemli buluşlardan biri.

[/vc_column]
MOYK6761
[/vc_row]

Şiiri çok sevdiğime değinmiştim daha önceki yazılarda. Bir konuşmam da Özdemir Asaf’ın dizelerini gönderme yaparak; “Bisiklete bindiğimi gör diye bisiklete binmiyorum, bisiklete bindiğim için bisiklete bindiğimi görüyorsun” demiştim. (Orijinal hali : “ Ağladığımı gör diye ağlamıyorum, ağladığım için ağladığımı görüyorsun.”)
Aslında gerçekten de ilk senenin sonunda durumum bu oldu.

Fabrikaya gelen gruplara genellikle sunumu ben yapmaya çalışırım, kendimce güzel bir sunum hazırladım. Benim gibi bisikleti bilmeyen birine bisikletin tarihçesinden, bisiklet seçimine kadar geniş bir yelpazede birçok bilgiyi hap gibi vermeye çalışırım.

Bisiklet hayatımın önemli bir bölümünü kapladı, eve iş getirmek gibi bir durum. Çok bisikletim var, her bisikletin kullanım alanının ve verdiği keyfin farklı olduğunu keşfettim. Şanslı olduğumda doğru sonuçta bunları fabrikada saklayabiliyorum, eve getirip bir kaos yaratmak yerine. Şu an 6 bisikletim var. İkisi klasik, bir yol bisikleti, bir şehir bisikleti, Single-Speed Minivelo (Quasimado) ve her an bagajımda duran bir katlanır bisikletim. Bir tane Gravel’im de vardı ama onu bu sene bir e-gravel ile değiştiriyorum. Yani yakında yine 7 bisiklete sahip olacağım.

1696597471515716945_25315437

Zorunlu olmadıkça bisikletle ulaşımımı sağlıyorum; evet her sabah Manisa’ya araba ile gelip, akşam araba ile dönüyorum ama bunun dışında bisikleti kullanmak için fırsat yaratmaya çalışıyorum. Yemekli bir toplantıya üzerimde takım elbise ile bisiklet ile ulaşıp valeye bisiklet verebiliyorum mesela. İlk başta yadırgıyorlardı ama şimdi katlamayı bile öğrendiler bisikletimi. Ya da bisikletimi görebileceğim güvenli bir yere koymama müsaade etmeyen dükkanlardan hizmet almıyorum. Cuma günü iş dönüşü arabayı park ettikten sonra pazartesi sabahı nereye park ettiğimi hatırlamadığım zamanlar bile oldu. Arandım durdum Bostanlı sokaklarında pazartesi sabahları.

İstanbul’daki bir toplantıya bisikletle gitmiştim. Şaşırdınız değil mi tabi ki İzmir-İstanbul arası bisiklet kullanmadım. Sabah İzmir’den çıkıp Bursa’ya vardım. Bisikletim ile feribota bindim, İstanbul’da bisikletim ile toplu ulaşıma entegre oldum ve dönüşü de aynı yoldan yaparak evime döndüm.

Amatör bisiklet yarışlarına katıldım ve her birinde kendimle yarıştım. İlk iki sene yokuşlarda yürüdüm ama son iki senedir ayağımı hiç yere değdirmeden bitirdim yarışları.
Gökova körfezini bisiklet ile dolaştım. Yavaşlığın nasıl hatırlattığını ve hızın nasıl unutturduğuna bizzat şahit oldum. Milan Kundera’nın Yavaşlık kitabından bir aforizmadır, Aydan Çelik sayesinde öğrendim. Ama bisiklet sayesinde deneyimledim. Akyaka-Akbük arasında araba ile çok seyahat etmişimdir. Ama bisikletle geçerken kekik kokusunu, denizin iyot kokusunu ve gözlemecilerin efsane kokusunu-tadını deneyimledim ve hala unutmadım. Bu sene Corona’dan dolayı biraz gecikmeli olacak belki ama yine pedallayacağım.
Bisiklete gönül vermiş nevi şahsına münasır çok insanlar tanıştım. Her birinden çok şey öğrendim ve güzel anılar biriktirdim ve umarım biriktirmeye devam edeceğim. Buradan herbirine selam olsun.

Yeni rollerde biçildi sosyal hayatımda; eskiden otomotivde çalıştığımdan her arabanın ikinci el fiyatını bilmem beklendiği gibi şimdi de bisiklet almak isteyen tüm dostlarım beni arıyor. Böyle bir VIP hizmet sağlıyorum hiç sıkılmadan ve zevk alarak.

Bana sorulan birçok soru oldu bu süre zarfında; hangi bisikleti almalı, en iyi bisiklet hangisi vb… Fırsat bu fırsat yazmaya başlamışken onlara da değineyim:

  • En iyi bisiklet kullandığınız bisiklettir, daha iyisi ise bir sonraki alacağınızdır. Bisiklet seçimi nerede ve ne için kullanacağınız, ne kadar bütçeniz olduğu gibi sorulara vereceğiniz cevaplarla ilgilidir. Ben spor amaçlı bisiklet kullanan biri değilim, daha çok hobi ve ulaşım (commuter) amaçlı kullanıyorum. Çok amaçlı kullanacaksanız Treking diye anılan Şehir bisikletleri iyi bir başlangıç kabul edilebilir. Ama sadece ulaşım için kullanacaksanız ve evde yer sıkıntınız var ise de katlanır bisikletler de iyi bir seçim olacaktır.
  • Bisiklet toplamak aslında çok kolay bir iş; Uzakdoğudan parçaları sipariş edip, evin garajında toplayıp, çevrimiçi satışını yaparsanız sizde bisiklet satmış olabilirsiniz. Kataloglardan parça seçip onları vidalıyorsunuz sonuçta. Ama Bisiklet Fabrikası dediğiniz zaman bir otomotiv fabrikasının karmaşıklığına sahip malzeme çeşitliliğiyle, en optimum parçaları, en doğru zamanda üretim hatlarına getirip, o vidaları hep aynı torkda sıkarak, ürettiğiniz ürünün her an arkasında durmanız gerekmekte. Ayrıca tıpkı bir tekstil ürünü gibi her sene yeni bir koleksiyon yaparak her bisiklet sevdalısına hitap edecek bir ürünü düşünmek ve pazara sürmelisiniz. Yoksa bana kalsa ben Henry Ford’cuyum; “İstediğiniz renkte araba üretebiliriz, istediğiniz renk siyah oldukça.”

Makina Mühendisi de olsam hayatımı son on yıldır üst düzey yöneticilik yaparak kazanıyorum. Çalışma hayatında kendime bir ilke belirlemiştim; “Çalışıyor olsaydım, çalışmazdım.” İlk okuduğunuzda anlamadıysanız tekrar okuyuyabilirsiniz. Ben aslında her çalıştığım kurumda yaptığım işimi çok severek yaptım. Kişiye kendi işi zor, başkalarının işi kolay görünür. Ben buna hiç inanmadım, her işin kendi içinde zorlukları ve konfor alanları vardır. Ben zorluklara hiç odaklanmayarak hep çalışırken keyif aldım. Bisiklet işinde ise keyif daha fazla, bunu söylemeden geçemeyeceğim. Ofiste çok sıkılırsam, üretime inip hattan çıkan bisikletlere dokunuyorum, yeni prototipleri deniyorum.

Bu sefer sadece çalışmayı değil, ürettiğimiz ürünü de seviyorum. Sevmemek elde değil ki; siz hiç bisiklete biniyor diye ağlayan birini gördünüz mü? Gördüyseniz de kesin mutluluktan ağlıyordur.

Bu kadar konuşup durdum ama ilk bisikletimi söylemedim; pinokyom vardı bal rengi. Gurbetçi komşularımız tatile geldiklerinde yazın onların BMX vardı ama ben Pinokyomun ön tekerini kaldırıp onlardan daha çok pedal atardım.

Profesyonel olarak kariyerim beni nereye götürür bilemem ama emin olduğum bir şey var gençlik yıllarımda hayatımdan çıkan bisiklet, bu girişi ile daimi olarak hayatımda kalmaya devam edecek.

İyi ki “Arabadan İnip, Bisiklete Binmişim…”

Yazımı bitirmeden, bu yazıyla başlayacağım bir uygulamadan da söz edeyim. Her hafta hoşuma giden bir film ve kitap önerisi vermek istiyorum.

Bu Haftanın Kitabı: Emre Kongar’ın “Hocaefendi’nin Sandukası” adlı kitabı. Hiç spoiler vermiyorum ama bu kitabı üniversite-1 de Gülün Adı kitabından hemen sonra okumuştum.

hocaefendinin sandukası

Bu Haftanın Filmi : Fail Safe. İster 1964 yapımı Henry Fonda versiyonunu, isterseniz de 2000 yapımı George Clooney, Harvey Keitel versiyonunu seyredebilirsiniz.

Ne kadar sürç-ü lisan ettikse af fola, haftaya görüşmek üzere, Eyvallah…

7 Comments
  • Fatih Özdoğan
    Posted at 17:28h, 06 Nisan Yanıtla

    Selamlar
    Ben de bir bisiklet tutkunuyum, her zaman 2, 3 bisikketim oldu. Tazınızı zevkle okudum .
    Sizin ürettiğiniz bisikletin markasu nedir ?

    • anilsakrak
      Posted at 15:39h, 07 Nisan Yanıtla

      Birçok marka üretiyoruz aslında ama yurtiçinde Carraro, Bianchi, Whistle, Ghost ve Lapierre Markaları ile biliniyoruz.

  • Fatih Özdoğan
    Posted at 17:28h, 06 Nisan Yanıtla

    Selamlar
    Ben de bir bisiklet tutkunuyum, her zaman 2, 3 bisikketim oldu. Tazınızı zevkle okudum .
    Sizin ürettiğiniz bisikletin markasu nedir ?

  • Ayhan Şimşek PARGAN
    Posted at 21:31h, 06 Nisan Yanıtla

    Güncenizi keyifle okudum. İçten ve samimi bir şekilde anlatmışsınız. Tam bir bisikletliye yakışır şekilde doğal.. Bisiklet çocukluğumuzdan kalan tek oyuncaktır. Aydın Söke’den selamlar sevgilerle.. Öğrt. A.Şimşek Pargan

  • Aycan Epik
    Posted at 11:42h, 07 Nisan Yanıtla

    Şahane bir içdöküm olmuş. Bisiklete biniyor diye ağlayanlardanım. Tam da iki yıl önce bu zamanlar. yani hep vardı bisiklet aşkı ama hayatımın her yerine dahil oluşu o zaman. Çok başka deneyimler ,keyifler yaşattı.Bambaşka bir kapı bisiklet insan için. Birbisikletsever olarak bu tutkuyla bu işin önemli yerinde bulunduğunuz için ve bu muhteşem duyguyu herkese anlattığınız için teşekkür ederim. 🙂

  • Rahime Çelen
    Posted at 09:01h, 09 Nisan Yanıtla

    Ne güzel, samimi anlatım. 😊 Ben de bisiklete bindiği için ağlayanlardanım. Yavaş ve çevremi, doğayı hissederek, kuşları dinleyerek yol almak en keyif vereninden. Bisiklet kültürünün yaygınlaşması için yapılanlara üretim sektörünün de katılıyor olması umut verici. Coronalı günlerden sonra bisikletli ulaşımın hızla yükseleceğine inanıyorum. Bizler zaten hiç eve girmeyeceğiz. 🚴‍♂️🏕️ Bir turda kapınızı çalıp demir atların imalatını izlemek isteriz Yolunuz açık olsun. Başarılar.
    Rahime Çelen
    ESKİŞEHİR Bisiklet Derneği Velesbid

    • anilsakrak
      Posted at 08:37h, 20 Nisan Yanıtla

      her zaman bekleriz ama bu zamanlar hele bir geçsin çünkü sizin ve çalışanlarımızın sağlığı için ziyaretçi kabul edemiyoruz bu zamanlarda…

Post A Comment